Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu cumartesi CHP’de yine kurultay var. Ve tabii Baykal’a karşı oluşmuş toplumsal tepkiyi kullanmak için genel başkan adayları ortalığa dökülüverdiler. Döküldüler dökülmesine de farklı ne söyledikleri anlaşılamadı. Bu adayların toplumsal sorunlar karşısında CHP’yi mevcut çizgisinden hangi farklı doğrultuya taşıyacaklarını bilen var mı? Yok! Tek istedikleri kendilerinin başa gelmesi. Kısacası, hemen hepsi seçildiği takdirde CHP’nin kendiliğinden iktidara tırmanacağını düşünüyor. Öyleyse hayırlı olsun!
Açıkçası, CHP’nin oy tabanı haline gelmiş apartman dairelerinde yaşayan (“yeni”!) orta sınıf da Baykal’a takmış durumda. Sanki Baykal gidecek, CHP iktidar olacak! Oysa bugün CHP’nin içinde bulunduğu çıkmaz sadece liderlik sorununa sınırlanırsa, son 25 yılda değişen bir düzineye yakın sol liderin bu partiyi neden iktidara taşıyamadığı açıklanamaz.
CHP’nin bugün dinamizmini kaybetmesinin temel etmeni kendini yenileyememesidir. Siyasal partileri yaşayan birer organizma haline getiren de değişen toplumsal sorunlar karşısında farklı çözümler üretme yeteneğidir. Oysa bu yetkinlik CHP’de sadece lidere bağlı hale gelmiştir. Eğer her kademede seçim mekanizmaları çalışsaydı, bugün CHP’de belki değişim sağlanabilecekti.

CHP neden statikleşti?
1995 yılında önseçimlerin büyük ölçüde kalkmasıyla parti giderek statikleşti. Dar bir çevre içine sıkıştı. Tabandan yeni kadrolar yetişemedi. İşte zaten bu nedenle partide hiçbir emeği olmamış kişilerle, parti içi demokrasinin kaldırılmasına katkıda bulunmuş kişiler yarışmaya başladı. Ne acıklı bir durum!
CHP’nin en önemli sorunu ideolojiktir. Orta sınıfa hapsolmuştur. Bu sınıfın (haklı olsa da) duyarlıklarına sıkışmış bir laiklik mücadelesi stratejisi CHP’yi 1972 yılındaki Cumhuriyetçi Güven Partisi konumuna itiyor. CHP’nin bunu “aşarak” yoksul kesimlerin yahut toplumsal olarak dışlanmışların (işsizlerden engellilere, kadınlardan gençlere, hatta Roman kökenli yurttaşlarımızdan ailelerinden kopmuş çocuklara) partisi olmaya uzanması gerekiyor. Bunun için de yeni bir genel başkana değil, daha da öte bir siyasal harekete ihtiyaç bulunuyor.

Fikirler yok, kişilikler var
Bu doğrultuda 1980’li yıllarda SHP-CHP ekseninde birçok hareket gelişmişti. Gerçi çoğunun soluğu kısa sürdü. Ama akıllarda Yenilikçi Sol (Ertuğrul Günay ve Ercan Karakaş), Yeni Sol (Deniz Baykal ve rahmetli İsmail Cem) ve Yeniden CHP Hareketi (Hurşit Güneş ve eski CHP Gençlik Kolları) gibi çabalar (*) kaldı. Bunların birer manifestosu ve farklı bakış açıları vardı. Çeşitli düşünürlerle toplantılar, hatta çıkarılan dergiler (Yenilikçi Sol’un Sosyal Demokrat ve Yeniden CHP Hareketi’nin AÇILIM dergileri) bu türde arayışlardı.
Değerli siyaset bilimci ve sosyal demokrat düşünür Hasan Bülent Kahraman, CHP’de sol bir serpilmenin artık olanaksızlaştığı yargısına varmış. Katılmıyoruz. CHP hâlâ solun yegâne mevzisi olarak görünüyor. Ama o mevzinin doldurulması şart.
Bu kurultayda ise adaylar kişilikler üzerinden siyaset yapıyor. Küskünler cephesinden kim ne kadar koparabildiyse o güçle, “Baykal gidecekse, ben varım” demeye çalışıyor. Oysa bu tavır CHP’yi daha kalıcı bir çıkmazın içine sürüklüyor. Unutulmamalı ki, toplumsal algılama, hatta bir ölçüde yanılsamaya rağmen, Baykal uzun soluklu bir mücadeleden geliyor ve sıkleti farklı...
(*) 10 Aralık Hareketi’ni saymıyorum. Çünkü o “Sol birleşmeli” diye çıkarak bir yeni hareket olmadığını itiraf ederek ve işin başında intihar etti.