Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Cumhuriyet Türklerin en kıvanç duyduğu kurum. Ve bunu iki unsura dayandırıyor: Laisizm ve demokrasi. Laisizm Cumhuriyet'in başından beri var, demokrasi ise zamanla bir özellik haline geldi. Hem de ne mücadelelerle!
80 yıllık bu Cumhuriyet ütopyası Batı uygarlığı içinde yer almaktır. Ancak bu ütopyanın gerçekleştiğini iddia etmek çok zor. İrade eksikliği gözleniyor. Mesela Türkiye Batı uygarlığının temel kuruluşları içinde yer almakta artık zorlanıyor. Yarım yüzyıl önce NATO'ya üye olabilen Türkiye bugün AB'de bir türlü yer alamıyor. Ne ekonomik koşulları elveriyor, ne siyasal. Siyasette egemen olan letarjizm (kayıtsızlık) popülizm, nepotizm (kayırmacılık) bu rasyonel doğrultuyu baltalıyor. Cumhuriyet ütopyasının gerçekleşmesi sürekli reform gerektiriyor. Ama bu üç unsur bunu engelliyor.
İlk yıllarda Cumhuriyet'in kurucusu devrimleri topluma kabul ettirmiş. Bu en aktif dönem. Daha sonra tutucu bir döneme girmiş Cumhuriyet. 1950'ler halkın yönetime katılmasını sağlasa da, toplumsal doğrultudan, belirlenmiş bir stratejiden yoksun kalınmış. 1960'lardaki planlı dönem ise, bir miktar dinamizm getirmesine rağmen, petrol kriziyle beraber kalıcı olamamış. Özetle, son 50 - 60 yıla bakıldığında Türkiye'nin gerek ekonomik kalkınma, gerekse modernleşme mücadelesinin yetersiz kaldığı gözleniyor.
İşin en üzücü yanı reform hareketleri son yıllarda toplumun kendi siyasal iradesiyle değil, içerideki azınlık olan belli baskı grupları ya da yurtdışındaki kurumların etkisiyle gerçekleşiyor. ABD, IMF, Dünya Bankası, AB devleti reformlar konusunda zorluyor. 1923'ten bu yana gelinen nokta bu! Artık reformları başkaları yaptırıyor. Demek ki tutuculaştık!
Yurtiçinde de palazlanan baskı grupları, örneğin TÜSİAD ve medya da zaman zaman reformların ele alınmasını zorluyor. Fakat siyasal irade daha hızlı olmalı.
Cumhuriyet'in temel ütopyası olan çağdaşlaşmaya ancak bilgi toplumuyla ulaşılabilir. Toplumdaki aydın - halk çekişmesi de eğitimde yeni bir vizyonla aşılabilir. Bilgi toplumu yalnız ekonomik refah, kalkınma değil sosyal adaletin temelini de oluşturacak. Çünkü en büyük adaletsizlik eğitimde fırsat eşitliğinin olmaması. Böylece hem vicdanlarımızdaki sızı dinecek hem çağdaşlaşma ütopyasındaki performansımız yükselecektir.
Cumhuriyet'te haklar ve özgürlükler mücadelesi çok verildi. Ancak uygar ülkelerle karşılaştırıldığında hala yeterince yol alamadığımız gözleniyor. Acaba yeterince toplumsal sorumluluk bilinci mi aşılayamadık? Kuşkusuz hak ve özgürlükler kadar, sorumluluklarımızın da bilincini kavramalıyız. Cumhuriyet'in çağdaşlaşma ütopyası ancak böyle sürebilir.