Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Evliyalar diyarı Urfa'dan, dinler diyarı Mardin'e hareket ettik. Yol boyunca Harran Ovası'nı kat ederken Kürt ve Arap kadınlarının rengarenk kıyafetleri bizi büyüledi. Fikret Otyam'ın fotoğraflarında bu manzaraları görüyorduk, ama renk cümbüşünü kaçırıyorduk. Viranşehir'e yaklaştıkça toprağın rengi kararıyordu. Kara renkli toprak verimlidir. Ama su da azalıyordu. Daha doğrusu su artık kanallardan değil, kuyulardan geliyordu. Hele bu ovalar bir sulansa. Toprak adeta ürün fışkıracak!
Yıllardır bu bölgeyi ziyaret ederiz. Ama ilk kez, suyun petrolden daha stratejik olduğunu anladık. Gerçi ekonomik değer olarak petrolden elde edilen para, tarımsal geliri katlıyor. Ama petrolü ithal etmek mümkün. Ama tarım için suyu ithal etmek imkansız. Petrolden elde edilen gelir devleti zengin ediyor, su ise halkı yoksulluktan kurtarıyor.

Çok kültürlülük
Mardin'e ilk gidişimiz değildi. Zaman içindeki değişimi gözlemek değildi amacımız. Bu kez gözümüz kültür çeşnisindeydi. Kiliselerdeydi. Oymalı taş binalarda, Mardin pencerelerindeydi. Çok kültürlü Mardin'e bu gözle bakmak istiyorduk.
Mardin'de durmadan Midyat'a geçtik, Midyat'ın içinde restore edilen Kaymakamlık Konukevi'ne gittik. Çatıya çıktık ve Midyat'ı tepeden kuşbakışı seyrettik. Minarelerle çan kulelerinin birlikte görünümü muhteşemdi. Aşağıda dar sokaklarda oynayan yoksul çocukların dini belli değildi. Mahallelerde Yezidiler, Süryaniler, Müslümanlar yan yana yaşıyorlardı. Kimin Kürt, kimin Arap olduğu fark etmiyordu.
Kuyumculuk çarşısında tüm dükkanlar Süryaniydi. Ancak her dükkanın bir akrabasının, hatta kendisinin İstanbul'da Kapalıçarşı'da da bir başka dükkanı olduğu unutulmamalı. Yani pek kaçınılan bir şey yok. Bununla beraber, gümüş işlemeciliğinde Süryaniler gerçekten müthiş bir yeteneğe sahipler. Bu zenaatın Ermenilerde gelişmiş olduğunu sanırdım. Oysa bu gelenek Şam'dan geliyor. Aslen Suriyeli olan Süryaniler bu zenaatı tarihsel olarak sürdürüyorlar. Tek farkla; Şam'da altın işlemeciliği egemen. Bizde ise telkari dahil, gümüş işlemeciliği.
Midyat'ın içinde canlı olan bir düzine kilise var. Ama gidilmesi gereken, kasabanın 16 km. ilerisindeki Mor Gabriel Manastırı. Yahut da şimdiki adıyla Deyrul Mugur Kilisesi. Restorasyonla yabancı konukların da kalabileceği muhteşem bir yapıt haline gelmiş bu manastır. Bizce çevredeki en görkemli ve bakımlı yer de burası.

İlgisizlik
Daha sonra Mardin'in içinde olan ve Şam'a naklolmadan önce Süryanilerin merkezi olan Deyrul Zafaran Kilisesi'ne yol aldık. Bu nedenle bu kilise çok ziyaret ediliyor. Ama Mor Gabriel Manastırı çok daha ilginçti bize göre. Midyat'ın ve Mardin'in içinin bir an önce SİT ilan edilmesi gerekiyor. Buraların restore edilmesi için Avrupa Hıristiyan Birliği'nden (!) de ciddi kaynaklar elde edilebilir. Mardin'de Cercis Murat Paşa Konağı'nda yemek yedik. Manzara çok güzeldi. Suriye'yi seyrederek karnımızı doyurduk.
En son Kasımiye Külliyesi'ni ziyaret ettik. Akkoyunlular'dan kalma, çok da iyi durumda olan bir yapı. Ama ziyaret ettiğimiz yerlerin hiçbirinde ne Kültür Bakanlığı, ne de Turizm Bakanlığı sorumlusu vardı.
Mardin'den dönerken güneş ufukta batıyordu. Sanki Kudüs'ten dönüyorduk. AB'nin hoş göremediği çok kültürlülük ve çok dinlilik ülkenin bu ücra köşesinde barınabiliyor. Hem de uyumla.