Türkiye cayır cayır yanıyor. Enflasyon bu yıl geçen yılın çok üstünde. Hayat pahalılığı almış gidiyor. Fakir büyük sıkıntıda. Bir tüpgaz varmış 14 milyona. Asgari ücret ne ki, dargelirli tüpte aşını pişirebilsin. Arta arta 100 dolar zor etti. Otobüsle işine giden işçinin (tabii hala işi kaldıysa) ödediği tek yönlü bilet olmuş 600 bin lira. Ortadirek neredeyse işine yürüyerek gidecek. Ekmek çoğu yerde 150 bin lira. Oysa yarım somun ekmekle neredeyse kahvaltı olmuyor, karın doymuyor.
Geçen yıl yüzde 6 büyüyen ekonomi bu yıl giderek küçülüyor. Tahminler yüzde 3 küçülmeyken, şimdi yüzde 5'in üzerinde küçülme bekleniyor. Her geçen gün daha büyük küçülmeler makul görülüyor. Şirketler kapanıyor. İflaslar birbirini izliyor. Kredi borçluları bankaların yüzüne bakamıyor. Bankalar ise sermayelerini toparlayamıyor. Birkaç ayda bir birkaç banka piyasada havlu atıyor. Fon'a devroluyor. Kimi tahmin 400 bin, kimisi bir milyon insanın işsiz kaldığını söylüyor. Bankalardan çıkarılanlar hep eğitimli. Hem insan kaynağı telef oluyor. Hem de insana yapılan yatırım.
Köylü sıkıntıda. Gübre el yakıyor. Mazot olmuş ateş pahası. Toprağı nasıl sürsün? Babasından kalan karasabanı atmış olmasa tarlayı sapanla sürecek. Bu yıl hayvancılık yapanlar bıraktı iş yapmayı, yem bile alamadı. Bir kilo süt, bir litre su etmez hale geldi. Eskiden süte su katıp sütü ucuzlatan köylü, neredeyse ucuzlasın diye suya süt katacak.
Memur şerefini kurtarmak için intihar etme noktasına geldi. Orta düzeyde bir memurun maaşıyla gecekonduda kirada oturması zor. Üniversite profesörleri ayda 500 dolar maaşa talim ediyorlar. Vay halimize! Ulusun en seçkin tabakası açlık düzeyine düşmüş durumda. Alan utanıyor, veren utanmıyor!
Değerli okurlarım.
Yukarıdaki satırlar bir durum tespitidir. Hepsi doğrudur. Gerçektir. Hiçbir bilinmeyen tarafı yoktur. Bunları tekrar etmekle elbette bir şey kaybetmeyiz. Ama yalnızca bunları yazarak veya söyleyerek de bir şey kazanmayız. Bu sütunun yazarı sosyal adalet idealini yaşamı boyunca ödün vermeden savunmuştur. Halkın çektiği sıkıntıları yukarıdaki biçimde anlatagelmiştir. Ancak...
Bir gün, Kandıra'da bir köyde neden oy vermediklerini sorduğumda, köylü, "biz derdimizi biliriz zaten, gelip anlatmanıza gerek yok" demişti. "Ya 'işler iyiye gidecek' diyeceksin, hiç olmazsa içimiz daha fazla daralmayacak, ya da çözümünü anlatacaksın, umutlanacağız" demişti.
Son zamanlarda yukarıdaki türdeki yazılar çoğaldı. Ülke sıkıntıda. Çünkü hala ciddi bir krizin içindeyiz. Ancak aydının ve siyasetçinin görevi bunu tersine çevirebilmektir. Bunun yolunu göstermeli, ekonomik çözümleri tartışmalıyız. Siyasette, bilimde veya gazetecilikte artık edebiyat yaparak ülkemizi bir yere götüremeyiz. Krizden çıkışın yolunu birlikte tartışmalı ve uygulamalıyız.