Son zamanlarda gündem döndü dolaştı siyasete geldi. Öylesine bir noktaya gelindi ki, Ankara’da siyasi entrikalar neredeyse bir nirvana düzeyinde. Ne olup, ne bittiğinin tam olarak farkında değiliz. Ama bu denli ayak oyununun başlamasının iyiye alamet olmadığını biliyoruz. Çıkar yol üretmek yerine, çıkar olabilecek tüm yolların bertaraf edilmesi, siyasi dolaplar olsa olsa ülkeye zarar verecektir.
İki yıldır krizden çıkmak için debeleniyoruz. Kimi zaman ekonomi politikaları tartışılıyor, kimi zaman da siyasetteki kırılganlıklar. Ancak şu da bir gerçek; benzer ülkeler krizden daha çabuk çıkmışken bizim çıkışımız uzuyor. Gerçi krizden çıkmıyor değiliz. Büyüme Hazine’nin tahmininden, enflasyon da Merkez Bankası’nın hedeflediğinden olumlu gelişiyor. Cari işlemlerde de sorun yok. Ama siyasetteki çalkantılar daha çabuk toparlanmamızı engelliyor.
2001 yılında bir krize girdik. Bu daha çok 2000 Kasım’ında oluşan bankacılık krizine IMF’nin yanlış teşhisinden kaynaklandı. Kabahatli IMF bunun üzerine dayadı parayı. Ama biz de IMF’nin tüm dediklerini yapar hale geldik.
Şubatta paramızı dalgalanmaya bıraktık. Sonra IMF programı başladı. Fakat akabinde çıkan Telekom krizi bekleyişleri çok olumsuz etkiledi. Adeta şubat krizinde düştüğümüz duruma düştük. Sonra tekrar düzelme başlasa da 11 Eylül ve ABD’nin Irak’a müdahale olasılığı yine umutları söndürdü. Nihayet eylül sonunda işler rayına oturmaya başladı. Ve mayıs ayının başına dek hep daha olumlu gelişmeler gözlendi. Fakat bu olumlu gelişme de Başkakan Ecevit’in hastaneye kaldırılmasıyla sona erdi. Ve iki aydır piyasalar toparlanamıyor.
Mali piyasalarda genellikle TL bono faizleri veya borsa endeksi gösterge olarak alınır. Oysa yurtdışı piyasalardaki itibarımız Eurobond piyasasından da gözlenebilir. Yurtdışında en fazla işlem gören 2030 yılı vadeli Eurobond (Hazine’nin borç senedi) bir gösterge olarak kullanılabilir. Eylülde 100 gibi bir fiyattayken kasımda bu bonoların fiyatları 80’lere gevşemiştir. Sonra tekrar 90’lı fiyatlara tırmansa da şubat kriziyle tekrar 74’e düşmüştür. Telekom krizindeki düşüş de aynı düzeylere gelmiştir. Başbakan’ın hastalığında ise düşüşler 80’e kadar ulaşmıştır. Bu nedenle belki de bu döneme "mayıs krizi" denebilir.
Aslında kasım krizinden iki ay önce düşmeye başlayan Eurobond fiyatları bu yıl da üç ay önce düşmeye başlamıştı. Demek ki, önemli bir öncü gösterge. Dün Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin seçim blöfünü iç piyasanın nasıl algılayacağını tahmin edebiliyoruz. Ama sık sık Başbakan’a çekil baskısı yapan yabancılar bunu nasıl karşılayacak gerçekten merak ediyoruz. Acaba grafiğe bir de seçim krizi mi eklemek gerekecek, göreceğiz.