Önceki akşam Başbakan Abdullah Gül kabine konusunda Cumhurbaşkanı Sezer ile uzlaşımcı görünürde pek bir sorun kalmamış görünüyor. Hayırlı olsun. Kabineye ilişkin ilk bakışta gözümüze çarpanlar şöyle:
Dar ve çalışabilir bir kabine düşünüldüğü gözleniyor. Kaldı ki, tek parti hükümetlerinde yönetim sorunu olmaz. Bu nedenle hükümet gayet hızlı çalışabilir.
Genç bir kabine göreve gelmiş. Özellikle de üst düzey kabine üyeleri. Bu da yakın geçmişe göre önemli bir farklılık.
Ekonominin tek elden, bir başbakan yardımcılığıyla, eş - güdüleceği anlaşılıyor. Yani ekonominin gerçek patronu aslında Abdüllatif Şener. Bu da gerek uluslararası kurumlarla ilişkilerde, gerekse karar almada etkinliğin sağlanacağını gösteriyor.
Ilımlı isimlerin ağırlıkta olduğu gözleniyor. Dolayısıyla tepkilerden, gerginliklerden kaçınılmakta. Gerçi Erdoğan’ın kader arkadaşları yine en üst mevkilere gelmişler. Ancak devlet tecrübesi olan siyaset adamlarının eski konumlarına getirilmesi, olası deneyimsizliklerden kaçınıldığını gösteriyor.
Başbakan Gül. Ama genel doğrultuların saptanmasında Başbakan’ın yetkilerini Erdoğan’la paylaşacağı anlaşılıyor. Gerek kabinenin oluşumunda, gerekse hükümet programının belirlenmesinde Erdoğan’ın belirleyici olması bunu apaçık gösteriyor.
Bazı bakanlar daha göreve başlamadan demeç vermekte. Bu da gayet doğal. Yeni hükümetler kurulduğunda gazeteciler çiçeği burnunda bakanlardan demeç koparmak için çırpınırlar.
Mesela taze Bakan Ali Babacan faiz - dışı fazlanın IMF ile müzakere edileceğini gündeme getirdi. Ancak daha önce de yazdığımız gibi, büyüme konusunda hükümet aceleci davranmamalı. Milli gelirin yüzde 6.5’u kadar faiz - dışı fazla aşırı olabilir. Ancak borç dinamiklerini doğru bir yörüngeye oturtuncaya dek, sıkı maliye politikası sürmelidir. 2004 yılında ise bu politika gevşetilebilir.
Bir başka demeç Maliye Bakanı Unakıtan’dan geldi. Unakıtan 143 katrilyonluk bütçenin mutlaka daraltılması gerektiğini söyledi. Oysa, öte yanda Ali Babacan kamu harcamalarında gevşeme sağlayabilmek için IMF’yle faiz - dışı fazlanın tartışılacağını söylüyor.
Çiçeği burnunda Bakan Kürşat Tüzmen de 50 milyar dolarlık bir ihracat hedefinden bahsediyor. Ancak herhalde bu 2003 hedefi olamaz. Çünkü ekonomi yönetiminin 2003 tahmini 38 milyar dolar civarında. Bir tahmin de yüzde 30 oranında revize edilemez. Öte yandan, ABD ile nitelikli serbest bölgeler konusunda uzlaşmak ne denli gerçekçi tartışılabilir.
Bu arada Mevduat Sigortası Fonu’nun Hazine’ye yılın sekizinci ayı itibariyle 35 katrilyon lira borçlu olması ise tüyler ürpertiyor. Çünkü bu borcun tamamının tahsil edilmesi çok zor. Sonunda Hazine borç silecek. AKP de belki bundan sıkıntı duyuyor. Ancak buna en doğru çözüm bir daha devlete, yani vatandaşa yük getirmemek. Yani bankaları sıkı sıkıya denetlemek. Ve hata yapan bankacıyı affetmemek.
AK Parti’de gözlenen en önemli özellik ise, yöneticilerinin kendi içlerindeki uyum. Tabii ellerinde bir de fırsat var; kamuoyunun onlara açtığı kredi. Başarılı olmak için bunlar yeterinden fazla. Hata yapmazlarsa.