Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ekonominin nihai amacı büyümedir. Büyüme süreklilik kazanırsa sosyal sorun da kalmaz. Son zamanlarda çevremizde en fazla konuşulan konu 2002 yılında büyümenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği haline geldi. Malum; iç piyasalarda yaprak kımıldamıyor. Tüketim son derece durgun. Keza yatırımlar da. Kaldı ki, talebin ve tüketimin böylesi durgun olduğu ortamlarda yatırım beklenemez. Siyasi karara bağlı kamu yatırımlarının da artmasına izin verilmiyor, çünkü iç borcun sorunu var. Üstelik, iç talebin canlanması zaten istenmiyor. Çünkü enflasyonun düşmesi öncelik kazanmış görünüyor. Büyüme umutları ise 2003’e ertelenmeye çalışılıyor.
Tercih ne olmalı? Enflasyon mu, büyüme mi? Elbette büyüme. Ama sürdürülebilir olması için önce enflasyon düşmeli. Çünkü ekonomik istikrar büyüme için uygun ortam sağlıyor. Bu nedenle enflasyonun doğru politikalarla düşürülmesi önemli. Şu andaki enflasyon düşüşü ise anti - enflasyonist politikalarla değil, durgunluktan gerçekleşiyor.
Durgunluk elbette arzu edilir bir şey değil. Bu nedenle çözüm önerileri tartışılıyor. Birinci beklenti; yabancı sermayenin girişi. Hükümet temmuzda yabancı sermaye çekmek için atağa geçecekmiş. Her şey kelepir hale gelince, haraç mezat varlıklarımızı mı satacağız? Kaldı ki, iç yatırımcının güven duymadığı bir ortamda yabancı sermaye neden ülkemize yatırım yapmaya cesaret göstersin? Elbette o da belli bir istikrarın sağlanmasını bekleyecektir.
İkincisi; şu bildiğimiz "vergi düşsün" önerisi. Oysa tüketimin daralması herhangi bir yeni vergi yükünden değil, başka etmenlerden kaynaklanıyor. 2000 yılında tüketim son derece canlıyken de vergiler daha düşük değildi. Nitekim, kasım ve aralık aylarında vergiler düşürüldü, ama sonuç geçici oldu. Durgunluk yine sürüyor. Tekrarlayalım; vergilerin şu aşamada düşürülmesi doğru olmaz.
Üçüncü öneri; kamu harcamalarının gevşetilmesi üzerine. Buna da tam olarak katılmak mümkün değil. Kamuda hala verimsiz harcamalar bulunuyor. Bunlar kısılarak daha verimli alanlara kaydırılabilir. Ve büyümeye de olumlu katkısı olur.
Dördüncü öneri; önceki gün kabahatli IMF’den geldi. IMF’nin Avrupa Direktörü Michael Deppler "bu faizle büyüme gerçekleşmez" demiş. Anlaşılan faizler yüksek bulunuyor. Oysa bugün daralma faizlerden kaynaklanmıyor. Daralmanın nedenleri farklı ve karmaşık.
Enflasyondaki düşüş de faizlerin yüksekliğinden değil, daralmadan kaynaklanıyor. Aslında bunun için "enflasyon hedeflemesi" uygulanacaktı. O politika da başlatılmadı. En azından alenen. Kaldı ki, faizler düşse kim gidecek de kredi alacak? Gelirin ve talebin olmadığı bir yerde faiz düşüşüyle canlanma beklemek saflık olur. (Japonya’yı yeniden hatırlatıyoruz!)
Bir dördüncü öneri daha var: İhracatın teşviki. Program da bunu öngörüyor. Oysa bu konuda Ankara’da fikir birliği bulunmuyor. Bir kurum fiyat istikrarı derken, ötekisi başka hedefi gösteriyor. Bize göre program doğru. İhracatla büyümeliyiz. Türkiye’nin tek çıkışı da bu. Para, kur ve maliye politikalarında da rejim değişikliklerine gerek yok. Ancak 2002 yılında büyümenin canlanması gerekiyor. Bu kaçınılmaz ve savuşturulamaz. Bunun için makro tasarımdan çok, mikro tasarım gerekiyor. Yani reel ve mali sektörle ilgili operatif tedbirler, çözümler. Haydi bir an önce!