Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Uygulanan programı doğru kavramalıyız. Birincisi, program kamu borcunu indirgemeye, ikincisi kronikleşen enflasyona çözüm bulmaya ve üçüncüsü de cari işlemlerdeki döviz açığı sorununu yapısal olarak telafiye çalışıyor. Bunların üçü birden hallolduğunda ortaya kalıcı ve sürekli bir büyüme yapısı çıkacak. Kısacası, çok kapsamlı bir program uygulanıyor.
Benzer bir program Meksika’da da uygulanmış ve çok olumlu sonuçlar vermişti. Bu doğrultuda yapılması gerekenler de belli. Birincisi, sıkı bütçe politikası. İkincisi de dalgalı kur. Sıkı bütçe politikası hem iç borcu azaltacak, hem de iç talep daraldığından enflasyon ve ithalat düşecek.
Ancak bu politikanın tek mahzurlu tarafı iç talep daralmasıyla iç tüketimin de sınırlı kalarak sonunda yetersiz bir büyüme performansıyla karşı karşıya kalınması. Bu durumda kur aşırı değerli olmazsa üretim dış piyasalara yönelebilir. Ancak bu pek de kolay olmaz. Çünkü genellikle sıkı bütçe politikası reel faizlerin yükselmesine neden olur. Bu da ulusal paranın değer kazanmasına. Dolayısıyla Merkez Bankaları sık sık müdahale ederek kura destek verir.
Önceki gün 2002 yılına ait üçüncü üç aylık milli gelir rakamları açıklandı. Rakamların piyasada ciddi moral sağlandığı anlaşılıyor. Hem piyasa göstergelerinden, hem de köşe yazılarından bunu rahatlıkla gözleyebiliyoruz. Son çeyrekte milli gelirdeki reel artışın yüzde 7.8’e ulaşması yıl sonunda reel büyümenin yüzde 5’i rahatlıkla aşacağına, hatta belki de yüzde 6’ya ulaşacağına işaret ediyor.
Milli gelir hesaplarının tarım, sanayi ve hizmetlerden oluştuğunu biliyoruz. Son çeyrekte ulaştığımız performansta tarımın da önemli bir rolü var; yüzde 6.6 büyümüş. Ancak tarım giderek daha küçük bir paya sahip.
İnşaatta olumsuz trend sürüyor. Bu sektör geçen yıl da küçülmüştü. Bu yıl da. Hizmetler sektörünün bir başka önemli kalemi olan bankacılığın ise son çeyrekte daralmaya devam ettiği gözleniyor. Daha yavaş da olsa. Aylık verilerden izlediğimiz kadarıyla da bankacılık sektöründeki daralma yıl sonuna dek sürecek.

Yukarıdaki ilk tabloda 2001 yılında krizle birlikte özel tüketimdeki daralmanın hemen başladığı gözleniyor. Bu yıl ise özel tüketim özellikle ikinci çeyrekte toparlanmaya başlamış. Ancak 2001 yılında gözlenen kayıpları telafi etmekten çok uzak düzeyde.

Bununla beraber, geçen yıl iç tüketimdeki daralma kurdaki aşırı sıçrama ile birleşince ithalatta müthiş bir durgunluk gözlenmişti. (Aşağıdaki tabloda bu gözleniyor). Bu yıl ise, özel tüketimde gözlenen toparlanmanın çok daha üstünde bir canlanma ithalatta gerçekleşiyor. İkinci çeyrekte yüzde 20 büyüyen ithalatın bu çeyrekte yüzde 19 büyüdüğü gözleniyor. Yani bu yıl önemli bir miktar dış ticaret açığının oluşacağı aşikar.

Kriz sürecinde en büyük daralma gayri safi sabit sermaye oluşumlarında gözlenmişti. Özellikle birinci çeyrekten sonra sürekli ortalama yüzde 36 daralmanın yaşanması elbette çok sıkıntı vermişti. Yatırımlardaki bu daralma bu yılın üçüncü çeyreğine kadar sürdü ve ilk defa bu çeyrekte bir artış trendine girilmiş bulunuyor. Bu da oldukça doğal, kapasite kullanım oranlarının yüzde 80’lere dayandığı bir ekonomik konjönktürde yatırım kaçınılmaz bir ekonomik gereksinim oluyor.

İhracata gelince. Dün de Güngör Uras yazdı; program başarı ile sürüyor. Kriz döneminde hiçbir çeyrekte yüzde 10’u aşamayan ihracatın bu yıl (ikinci çeyrek hariç) hep yüzde 10’un üstünde büyümesi dikkat çekiyor. Hele bu performansın son çeyrekte yüzde 16’ya ulaşması. Umarız son çeyrekte de bu sürer ve program başarıya ulaşır.
Kısacası, program büyümeyi iç tüketim ile değil, ihracat artışı ile gerçekleştirmek istiyor. Ve şimdilik bunun başarıldığı gözleniyor. Ancak son çeyrek çok önemli. İkinci çeyrekte hayli değer kazanan kur, ihracat performansını olumsuz etkilerken, üçüncü çeyrekteki kur düzeyi ihracatı teşvik ettiği görülüyor! Yani kur ihracata yardım etmeli.
Özetle; 2003 yılında da benzer bir büyüme yapısı ve düzeyi arzulanıyorsa, programın kararlılıkla sürdürülmesi gerekir.