Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dünkü yazımızda art arda gelen mali krizlerin IMF’nin itibarını sarstığını belirtmiştik. Ve şöyle sonuçlandırmıştık: Türkiye’de çok sıkı bir mali disiplinle uygulanan bu program başarılı olursa bizi düze çıkarmakla kalmayacak, IMF’nin de namusunu kurtaracak.
IMF artık sadece sıkı para politikası ve sıkı bütçe disiplini istemiyor. Bunun yanı sıra birçok önemli reformu talep ediyor. Bunlar da kamu maliyesinde kalıcı denge sağlamaya çalışıyor.
IMF sarsılan itibarını kazanabilmek için yeni yeni düsturlar geliştiriyor:
• IMF yakın geçmişte Dünya Bankası’yla ortak bir Kalkınma Komitesi örgütlemiş bulunuyor. Böylece sosyal konularda daha duyarlı olan Dünya Bankası’yla çalışmalar yapıyor. Yıllarca insan faktörü nedeniyle aldığı sert eleştirileri de savuşturmaya çalışıyor.
• IMF’de gelişmiş ülkelerin kotaları giderek yükseliyor. Çünkü fakir ülkeler giderek fakirleşirken, zenginler daha da zenginleşiyor. Bu sürecin gözden geçirilmesi düşünülüyor. Yoksa IMF giderek "ne kadar para, o kadar oy" yapısına giriyor.
• IMF uluslararası mali sistemin güçlendirilmesinin önemini artık anlamış bulunuyor. Bu doğrultuda IMF’nin hükümetlerle ve özel sektörle eşgüdüm içinde çalışması gerekiyor. Burada da anahtar sözcük şeffaflık. Son zamanlarda şeffaflık ile dürüst yurttaşlık bilinci krize karşı en etkin silah olarak görülüyor. Çünkü şeffaflığın bulunmaması, yahut da verilerin doğru ve zamanında açıklanmamasının krizlere neden olduğu sanısı giderek egemenlik kazanıyor. Sadece üyelerin değil, IMF’nin de daha şeffaf olması isteniyor. IMF bu konuda son yıllarda farklılaştığını düşünse de pek inandırıcı bulunmuyor.
• IMF, ülkelerin yanı sıra küresel ve bölgesel gözetimlerinde bulunuyor. Amaç; gerektiğinde üye ülkeyi zamanında uyarmak, politikalarında değişiklik sağlamak. Bunun için enformasyonun sağlanmasında süreklilik, odaklaşma ve standartlaşma gerekiyor. Yani net, doğru ve karşılaştırmalı bilgilerin edinilmesi gerekiyor. Gözetim çok önemli. Çünkü artık IMF’nin kriz sonrası telafi değil, kriz öncesi önlem alma kurumu olması isteniyor.
• Eskiden her programda IMF ortalama 2 - 3 yapısal koşul isterdi. Şimdi bu rakamın ortalama 12’yi aştığı görülüyor. Giderek ağırlaşan bu koşullar niyet mektuplarına yansıyor. Ve programların "sahipliği" sorunu öne çıkıyor. Birisi, özellikle siyasi sorumluluğu olan bir tarafın programı koordine etmesi gerekiyor.
• IMF’nin borç stratejisi de değişmiş durumda. Sürekli büyüyerek fakirliğin yok edilmesi ve borçların da böylece azaltılması arzulanıyor.
• Ekonomik refahın sürdürülmesi için iyi yönetişim zorunluluğu artıyor. Son yıllarda yönetişim sözcüğü neredeyse sihirli sözcük haline geldi. Her derde deva (panacea). Kurumlar iyi çalışırsa zaten sorun kalmaz diye düşünülüyor.
Özetle: Yıllarca IMF’yi protesto edenler, bazı haksız isnatlarda bulunsalar da, genel eleştirileri doğruydu. Ardı ardına patlayan krizler sonunda IMF’yi belli bir yapı değişikliğine itmeye başladı. Ancak daha çok mesafe var. Çünkü IMF hala ülkelerin özel koşullarını tam olarak algılayamıyor ve şablondan her çıkanı doğru sınanıyor.