Amerikan ve İngiliz toplumsal ve siyasal sistemleri Kıta Avrupa’sından ciddi biçimde ayrışır. Her iki ülkede de devletin toplumsal yaşamdaki rolü göreli olarak sınırlıdır. Ve öteden beri her iki ülkede bireyin hak ve özgürlükleri ön planda olmuştur.
İngiliz Muhafazakar Partisi 20’nci yüzyılda büyük bir değişimi başararak aristokrasi yerine, orta sınıfları arkasına alarak birçok önemli değişimi başarmıştır.
Geçen hafta İngilizlerin muhafazakar kesiminin rafine dergisi The Economist iki ülkedeki muhafazakar partileri karşılaştırıyordu. Dergideki makaleye göre, imparatorluğun kaybı, sosyalizm ve iki dünya savaşının oluşu sürecinde iktidarda Muhafazakar Parti vardı. Ve bu parti iktidarı yitirse bile ertesi dönem tekrar seçimleri kazanıyordu. (Bunun istisnalarından biri Tony Blair’le gerçekleşti). Bu başarıda aile, iş, düşük vergiler ve bireysel özgürlüklerin büyük payı olmuştu.
Ancak Amerika’daki yandaş Cumhuriyetçi Parti daha az seçim kazanıyordu. Üstelik oyları bölgesel olarak yoğunluk gösteriyor ve ülkenin kuzeydoğusu dışında etkin olamıyordu. Gerçi son dönemde İngiliz Muhafazakar Partisi de artık geleneksel gücünü yitirdi. O da bölgesel güce sahip hale düştü. Güneyde ve kırsal kesim dışında pek varlık gösteremez oldu. Ve buna partinin gereksiz ve aşırı ölçülerde sağa kayışı neden oldu. Üstelik, asıl giderek yıpranan Thatcher performansından sonra, kendini merkeze doğru kaydıran İngiliz solunun geleneksel orta sınıf tabanına talip olması daha da etkili oldu.
İngiliz muhafazakarları şimdi orta sınıfın oylarının geriye dönmesini nasıl sağlayacaklarını kara kara düşünüyor. Bu anlamda İngiliz siyaseti Amerikan politikasına daha da benzemeye başladı. İki siyasi parti arasındaki fark azaldı. Liderlerin önemi arttı.
Artık serbest piyasayı savunmak da muhafazakarlar için yeterli sayılamaz. Hele hele devletçiliğe karşı olarak oy kazanmak hiç mümkün değil! Çünkü rakip de artık devletçi değil. Şimdi artık sağlık, eğitim ve iç güvenlik gibi konularda farklılıkların ön plana çıkması gerekiyor.
Ancak her ülkenin toplumsal dokusu siyasal partilerinin davranış desenlerini belirler. Yukarıda sunulan anketler iki toplumun farklılıklarını sergiliyor. Örneğin İngiltere kürtaj konusunda daha liberal. Demek ki, İngiliz Muhafazakar Partisi ABD’deki Cumhuriyetçiler gibi bir tavır sergilese oy kaybedecek. Milli duygular, biraz daha az da olsa, İngiltere’de de egemen. Ama ABD’de partilerin şoven bir tavır sergilemediğinde oy kaybedeceği de aşikar.
Amerika’da neredeyse herkes vergilerin azalmasını isterken, İngiltere’de toplumun üçte biri buna karşı. Yine İngiliz toplumunun hemen hemen tamamı (kendi cebinden çıkmayacağından) Bush’un dış yardımları artırmasını isterken, Amerikalıların yarısı buna karşı. Şeytan gibi kavramlara İngilizler pek inanmasa da, ABD’de halkın neredeyse yarısı buna inanıyor. Ve nihayet silahsız bir toplum olan İngiltere’de beş kişiden en az dördü silaha karşı. Oysa ABD’de her üç kişiden birisi ancak silaha karşı.
* 100 bin içinde ** 1997 - 2001 arası
İki toplumun farklı dokusu farklı davranış desenleri getiriyor. Mesela İngiltere’de fakirlik oranı daha düşük. Keza milyoner oranı da düşük. Yani İngiltere’de gelir adaleti daha sağlam bir yapıda. Silahla ölüm oranı ise 35 kat daha düşük. İngiltere’de idamın kalkmış olması da önemli bir farklılık.
Kişi başına askeri harcama İngiltere’de ABD’dekinin neredeyse yarısı. Gerçi İngiltere bir dünya bekçisi de değil. Özetle, böyle bir yapıda İngiliz muhafazakarlarının Amerikan cumhuriyetçilerini kopya etmeleri büyük hata olur. İngiltere’ye özgün yeni bir tutuculuğun tanımlanması gerekiyor. Bu elbette kolay değil. Ama muhafazakarlar eğer yeniden varlık göstermek istiyorlarsa toplumu tanımaları gerekiyor.