Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen haftanın son günü şubat ayının işsizlik verisi yüzde 13 olarak yayımlandı. Krizin en derin noktasında, şubat ayında işsizlik yüzde 16’yı aşarak rekor düzeye çıkmıştı. Son aylarda ise sürekli düşüş gösteriyor. Bu da kimilerini işler düzeliyor diye sevindiriyor.
TÜİK verilerine göre, ekim ayında işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 1,8 puanlık artışla yüzde 13 oldu. Ancak eylül ayına göre işsizlik 0,4 puanlık düşüş göstermiş. Diğer bir deyimle, işsizlik düşüyor, ama yine de eski düzeyine inmeyeceği anlaşılıyor. Sıkıntı da burada. Türkiye’nin en büyük sosyal sıkıntısı olan işsizlik önümüzdeki dönemde azalmazsa ne yapılabilir?

Daha yüksek büyüme zorunluluğu
Birincisi, işsizliğin kriz öncesi düzeylere, hatta daha gerilere gelmesi için büyüme oranının yükselmesi gerekiyor. Türkiye ekonomisi yüzde 7-8 büyümezse ne işsizlik azalabilir, ne de refah düzeyi Asya ülkeleri ile yarışabilir. Bir başka çözüm de büyümenin niteliğinin değişmesi. Büyüme, yatırım ya da istihdam-sever ihracatla sağlanmalı ki işsizlik de azalabilsin. Aksi halde teknolojik gelişme ile düşük büyüme performansı örtüştüğünde işsizlik artar gider.
Özellikle genç nüfustaki işsizlik oranının yüzde 24’e çıkması işi daha da ciddi hale getiriyor. Yine işsizliğin iller ve bölgelerarası çok farklılaşması sıkıntıyı yoğunlaştıran bir başka olgu.
Elimde Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun geçen ay yayımladığı bir çalışma var. Başlık, “İşsizlikle Mücadele: Ülke Uygulamaları ve Türkiye için Öneriler.” Birçok önerisine katılmamak olanaklı değil.

Nitelikli emek talebi
Rapor krizin bitmediğini, sanayinin bıçaküstü dengede yürüdüğünü savunuyor. Açıkçası son zamanlarda açıklanan tüm veriler de bunu destekliyor. Yine rapor krizde alınan tedbirleri yetersiz buluyor ve işsizliğin zaman içinde artacağını, bu nedenle oranın yüzde 15-16 patikasına oturması için önlen alınması gerektiğine işaret ediyor. Bunun yanı sıra Türkiye ekonomisinin Asya ülkeleriyle arasının giderek açıldığına da işaret ediyor. Ama bizce daha önemlisi, Çin’den giderek daha fazla ithalat yapılıyor, bu da ulusal emek-yoğun endüstrileri güçsüzleştiriyor.
Emek yoğunluğunu artırmak için rapor ücret sübvansiyonlarını ve teşvikleri çeşitli ülke örnekleriyle sergiliyor ve öneriyor. Ancak bu kaynak dağılımını ve verimliliği olumsuz yönde etkileyebilir. Bunun yerine ücretler üzerindeki mali yükleri istihdamı artıracak düzeyde ayarlamak daha etkili olacaktır. Daha da etkili olacak olan ise emeğin verimliliğini artırmak, özellikle bu doğrultuda emeğin niteliğini yükseltmektir. Malum, işsizlik ve yoksulluk özellikle düşük gelir gruplarında yoğunlaşıyor. Rapor ilginç bir biçimde iç talebin canlılığını savunuyor. Biz ise aynı ölçüde ihracatı da önemsiyoruz.
Ülkede şu anda 3 milyon kişi işsiz. Bunun da yüzde 70’i erkek. İşsizlerin yarıdan fazlası (yüzde 55) lise altı eğitimli. Yüzde 27,3’ü de bir yıl ve daha uzun süredir iş arıyor. Yani, yapılacaklar apaçık ortada. Pekiyi önümüzde böylesi bir açılım var mı? Hayır.