Hararetli günlerden geçiyoruz. Ecevit haftalardır, hatta aylardır beklenen kararlılığı gösteremeyince partisi içinde tepkiler oluştu. Ve DSP parçalanmaya başladı. Henüz gelişmeler çok sıcak. Olayların nasıl gelişeceği berraklaşmamış durumda. Hatta toz duman içinde bir ortam gözleniyor. Bu nedenle acele yorumlardan kaçınmak gerekiyor.
Bu tür ortamlar önce derinlerde yatan etmenleri göstermez. Yüzeyde kalan nedenler tartışılır. Zamanla gerçek nedenler açığa çıkar. Şu anda DSP’de yaşanan çalkalanmalar parti liderliğine tepki gibi gözükse de, aslında farklı güdülerin bulunduğu düşünülmelidir. Çünkü tepki gösterilen davranış ve tutumlar yeni değildir. Tepki gösterilen aslında değişen koşullar ve umutlardır!
Yaşadığımız kargaşanın bize kalırsa iki nedeni var: Bunlardan ilki hükümetin giderek kredibilite kaybı, yani toplum nezdinde erozyona uğraması. Genellikle mali krizlerle karşılaşan ülkelerde ortaya çıkan toplumsal travmayla hükümetler düşer. Oysa ülkemizde dışarıdan getirilen ve müthiş bir kredibilite sağlayan (açıkça ifade edelim) Kemal Derviş’le hükümet bu noktaya kadar ömrünü sürdürdü. Aslında bu bir uzatmaydı. Çünkü toplumun büyük kesimi hükümete tepkiliydi. Fakat siyaset alternatif üretemiyordu. İşte bu nedenledir ki, finans piyasalarına bir türlü güven gelmiyor, faizlerin risk primleri yükseliyordu.
Elbette yüzde 52’lere inen faizlerin tekrar yükselmesinde Başbakan’ın sağlık sorununun iyiden iyiye bozulmasından tutun, Brezilya’daki sıkıntıya, bankalar operasyonuna kadar bir sürü etmen bulunuyor. Ancak uzun vadeli faizlerin oldum olası daha yüksek olması ise siyasal güvenin olmadığının açık bir göstergesi.
İkinci önemli sorun ülkenin tarihsel bir noktada bulunması. Avrupa Birliği’ne tam üyelik için aday listesine girebilmesi, daha doğrusu somut bir takvim için Türkiye’nin önündeki son fırsat bu aralıkta. Bunun doğru değerlendirilmesi gerekiyor. Kaçırıldığı takdirde de bir daha fırsat çıkmayacak. Koalisyonu oluşturan ikinci önemli kanat olan MHP ise, ne denli inkar ederse etsin, AB’nin temel siyasi metni olan Kopenhag kriterlerini istemiyor. Başbakan Ecevit’in ise bu konuda inisiyatif kullanacak ne mecali var, ne de niyeti. Pürüz çıkmasın diye hep anlaşmazlıkları geçiştiriyor. Oysa AB ülkenin aydınlık geleceği için son derece önemli bir konu.
Her kriz yeni bir çıkış fırsatıdır. Tarih böylesi dönemlerde önemli çıkışları öneren ve örgütleyebilenlerin önderleşmesine olanak sağlar. Böylesi dönemlerde cesaret ve kararlılık gerekir. Mali piyasalar da rahatsız olmamalı. Şu anda yaşananlar hem ülkenin çıkış arayışlarıdır, hem de daha saygın bir hükümetin oluşması çabası. Kuşkusuz, Türkiye’nin Avrupa Birliği ülküsü tüm siyasi çıkarların üstündedir. Çektiğimiz bu sıkıntılar sonunda büyük bir ferahlık getirecektir.