Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Krizden bu yana tam bir yıl geçti. Şimdi bambaşka bir program uygulanıyor. Bazıları krizin öngörülebileceğini savunurken, bazıları da ikazların kulak arkası edildiği iddiasında. Oysa krizlerin en önemli özelliği kesin biçimde öngörülememeleri. Tıpkı deprem gibi. Belirtiler görülür, ama tarihleri verilmez. Belirtiler ikaz edilse bile "kriz şu tarihte olacak" demek bilimsellikle bağdaşmaz. Çünkü ekonomistler müneccim değildir. Üstelik krizlerin belirtileri literatürde hala tartışma konusudur.
IMF ve ekonomi yönetimi 2000 yılında oluşan cari işlemler açığı (net döviz gideri) ve reel kurun bir kriz etmeni olduğu görüşünde. Bakan Derviş de dün ODTÜ'deki konuşmasında bunu dile getirmiş. Başbakan'la Cumhurbaşkanı kavga etmeseydi bile, kriz olacaktı, demiş. Bu açıklama ile tam olarak ne kastedildiğini bilmiyoruz. Eğer kastedilen sadece cari açıklarsa, tam olarak katılmak mümkün değil.
Çünkü cari açığı olan her ülkede kriz olmuyor. Önemli olan cari açık değil, "ne kadar" sıcak paranın "hangi sürede" çıkış yapacağıdır. Sıcak para, cari açıkların yanı sıra politik gelişmeleri de bir tehlike parametresi olarak algılayabilir. Mesela aylarca Fazilet Partisi'nin kapatılma olasılığı piyasalarda tedirginlik yaratmamış mıydı? Krizleri tetiklemede bekleyişler konusu gözardı edilmemelidir. Üstelik, kasımda ortaya çıkan bankacılık krizinin şubat krizinin temelini oluşturduğu unutulmamalıdır. IMF'nin Güney Asya krizlerinde yanıldığı nokta yine bu olmuş, aşırı risk almış çürük bankalar en küçük sallantıda çökmüşlerdi. Uygulanmakta olan bu program da bunu hedeflemektedir.
İki ay önce IMF'nin resmi yayın organı olan IMF Survey'de Kaliforniya Üniversitesi'nde profesör olan Maurice Obstfeld ile bir söyleşi yayımlanmıştı. Obstfeld özetle şöyle diyordu: 10 - 15 yıl önce rasyonel olmayan, kötü niyetli spekülatörlerin krize neden olduğu iddia ediliyordu. Hatta Paul Krugman gibi ekonomistler bunların rasyonel biçimde bir öngörüyle yaratıldığını bile savunmuştu. Ancak bu tür modeller ne yazık ki, bizi temel sorunlardan uzaklaştırınca ikinci kuşak modeller doğdu. Yani temel sorunlara dikkat çeken modeller. Üçüncü kuşak modeller ise, piyasa beklentilerine önem vermekte. Malum, beklentiler de gelişmeleri tetikleyebilir. Bekleyişler önemli. (Ancak bekleyişleri besleyen göstergeler ise hayli tartışmalı.)
Kasımda durduk yerde yabancı yatırımcıların toplu halde çıkış kararını Krugman'ın birinci kuşak kriz teorisi açıklayabilir: Bilinçli yaratılan kriz. İkinci kuşak (temeldeki bozukluklar) kriz açıklamasının da haklı olduğu yönler bulunuyor: Büyüme oranı, cari açıklar, reel kurda değerlenme, vb. Bununla beraber, dış borç servisi, rezerv durumu, hedeflenen para arzının kontrolü gibi kriterler de normal düzeydeydi.
Demek ki, sıcak para olumsuz bekleyişlere girerek sürü davranışıyla ülkeyi terk etti. Böylece de kriz tetiklenmiş oldu. Bize kalırsa ikili krizleri (twin crises) anlayabilmek için ilk belirtiyi (kasımı) doğru teşhis etmek gerek. Unutmayalım, finans teorisinde herkesin beklediği gelişme gelecekte oluşmaz. Oluşturulmuştur bile!