Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Susurluk’taki kaza ülkemizde çok şeyi değiştirecekti. Her gece evlerde lambalar sönüyordu. Halk adeta ayağa kalkmıştı. Umutlandık. Ama olmadı. Son günlerdeki açıklamalar olduğumuz yerde durduğumuzu gösteriyor.. Her devletin sırları olur. Elbette sorumlu bürokrasi bunları üstlenir. Ama her şey sır gibi saklanıp, hele hele yanlışlar örtülmeye başlanırsa, o zaman işler kötü demektir.
Ülkemizde bürokrasinin çok etkin olduğunu biliyoruz. Sorumluluk almadan kararların alınmasında yönlendirici oluyorlar. Oysa demokrasilerde kararlara siyasetçi egemen olmalıdır. Ülkemizde bürokrasinin olumsuz izlenimler uyandırmasının altında belki de bu yatmakta. O paternalist (tepeden bakan), hatta ceberrut tavırlar halkı rahatsız etmekte.
Geçenlerde Oxford Üniversitesi’nde mali krizler üzerine bir toplantı düzenlenmişti. Toplantıya Türkiye’den de katılanlar oldu. Bunlardan Profesör Ziya Öniş (Koç Üniversitesi) ile Dr. Emre Alper’in (Boğaziçi Ünversitesi) sunuşları elime geçti: "Yumuşak bütçe sınırlamaları, bankalarda devlet mülkiyeti ve düzenleme başarısızlığı." Sunuş, hayli iddialı savlar içeriyor.
Bu iki değerli ekonomist (Öniş ve Alper) krizin bankacılık kesiminden kaynaklandığı kanısında. Daha çok denetim ve gözetim yetersizliğinin buna neden olduğunu düşünüyorlar. Gerçekten de bankacılık dünyada en çok düzenlenen kesimdir. Hele hele ülkemizdeki gibi riskler aşırı düzeydeyse, bu daha da önem kazanır.
Öniş ve Alper bu eksikliğin ardında çeşitli etmenler görüyor. Biri yasal düzenleme sürecine siyasetin bulaşması. Diğeri gözetime alınmış bankaların yeniden yapılanmasının neredeyse hiç gerçekleşmemesi. Ve üçüncüsü, birden çok hedef karşısında otoritenin denetimi rahatlıkla ihmal etmesi. Bunların hepsi parmakların Ankara’ya işaret etmesi anlamına geliyor. Gerçekten de, 1990’lı yıllarda yeni banka kurulması yetkisi siyasileşmişti. Üstelik, rekabet sağlayacak yabancı banka da sektörde azdı. Böylece oligopolcü ve denetimsiz bir piyasa oluştu. Ve sonuç malum: Kriz!
Sistemin riskleri yetkililer tarafından izlenmedi. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’ndan önce denetim ve gözetim görevi Merkez Bankası’yla Hazine’ye bırakılmıştı. Bu sorumluluğun yerine getirilmemesi bir yana, sistemin sigorta mercii olan Merkez Bankası da kriz çıktığında yetersiz kalmıştı.
Öniş ve Alper çok net bir yargıyı taşıyorlar: Kasım krizi özel bankaların, şubat krizi de kamu bankalarının yetersiz denetlenmesi sonucu ortaya çıktı. Üstelik Hazine’nin kamu bankalarına borcunu ödemediği bu krizler sonunda su üstüne çıktı. Merkez Bankası ise en son borç veren görevini yerine getirmeyince kriz oluştu.
Kötü yönetişim hala sürüyor mu? Kuşkusuz daha az. Ankara üç politika hedefini yürütüyor. Birincisi, bankacılık kesimini siyasi müdahaleden arındırmaya çalışıyor. İkincisi, artık çürük bankaları gözetime almıyor, doğrudan tasfiye ediyor. Ve üçüncüsü özel bankaları daha yakından denetliyor. Öniş ve Alper’in eleştirileri ciddi ve tartışmaya da değer. Kötü yönetişim kamuda, özellikle bankacılıkta hayli maliyetli oldu. Yüz binler işsiz kaldı. Hem de o kötü yönetişimde rolleri olmadan.