Uzun zamandır mali piyasalarımızda bir stres, bir rahatsızlık hissediliyordu. Bunun çeşitli nedenleri vardı. Yurtiçinde Başbakan’ın sağlık sıkıntıları tedirginlik yaratıyordu. İkincisi AB’ye tam üyelik için sonbahara dek hallolması gereken siyasal düzenlemeler gecikiyordu. Üçüncüsü, usulsüzlük, skandallarıyla Amerika’da patır patır düşen hisse senedi fiyatları global etkiler bırakıyordu. Hatta NYSE’de (New York borsası) öylesi düşüşler yaşandı ki, 11 Eylül solda sıfır kaldı. Nihayet, bazı Latin Amerika ülkelerindeki ekonomik dengesizlikler bulaşma etkisi yaratıyordu. Özellikle de Brezilya’daki gelişmeler.
Seçim ufukta görününce maşallah Başbakan sanki dirildi. Şimdi oradan oraya koşuşturuyor. AB yasaları Meclis’ten rüya gibi bir sürprizle çıktı. Bu da orta vadedeki beklentileri olumluya dönüştürdü. Derviş’i rahatsız eden seçim tarihinin belli olmaması durumu da ortadan kalktı. 3 Kasım’da seçim olacağı artık hemen hemen kesin. (Olası sonuçları biz pek parlak görmesek de) Nihayet, ABD’de çeşitli dev şirketlerin muhasebe yolsuzlukları ise borsayı sürekli olumsuz etkileyemez. Çünkü sağlam ve dürüst şirketler elbette çoğunlukta. Kaldı ki, borsadaki düşüş de durmuş gözüküyor... Kala kala bizi rahatsız eden, başta Brezilya olmak üzere, bazı Latin Amerika ülkelerindeki çalkantılar oluyor.
Bunlardan en etkilisi Brezilya idi. Malum Brezilya’nın ciddi bir borç sorunu vardı. Üstelik cari işlemlerde görülen açık hiç de göz ardı edilebilecek gibi değildi. Son bir yılda 1 milyar azalsa da hala 18 milyar dolar olması sıkıntı yaratıyordu. Nitekim geçenlerde Brezilya reali dolara karşı tek günde bile yüzde 8.6 düşmüştü. Dalgalı kur sistemi uygulayan Brezilya’nın riskleri kuruna yansıyor, real sürekli düşüş seyri gösteriyordu.
Risklerin tetikleyicisi yine siyasetti. Malum Brezilya’da ekimde başkanlık seçimleri var. Bu seçimlerdeki solcuların (Lula de Silva) olası iktidarı da piyasalarda kaygı yaratıyordu. Ancak gerçek biraz farklı. Solcular geçmişte borçla ilgili bir ölçüde popülist söylemler takınsalar da, sonradan bunu telafi etme yönünde açıklamalarda bulunmuşlardı. Fakat cin şişeden bir kere çıkmaya görsün! Kuşkusuz Arjantin ve Uruguay gibi ülkelerdeki çalkantılar da Brezilya’yı etkilemişti. Asıl önemlisi lokomotif ülke Brezilya’ya çekidüzen vermeden Arjantin’in de kurtulamayacağı anlaşılmıştı.
Amerika’nın katı mizaçlı Hazine Bakanı Paul O’Neill ilk önce İsviçre bankalarına kaçmış olan paraları geri getirecek değişimlerin başlamasını istedi. Yardım filan yapılmayacağını söyledi. Ancak Brezilya’ya yardım etmeyerek tüm Latin Amerika’yı gözden çıkaramadılar. Sonunda IMF üç politika standardını gözledi: Bütçe tasarrufu, dalgalı kur ve enflasyon hedeflemesi. Tıpkı bizdeki gibi. Ve çok uzun sürmedi ve yüklü paket açıldı... Tam 30 milyar dolar! Yüzde 80’i de gelecek yıl ödenecek. Vay vay! Ne Carlos, ne Rolando Brezilya’yı bu kadar sevindiremezdi. Elbette bunu Sam Amca’nın IMF’si yaptı. Tabii bir parça biz de rahatlayacağız. Ama yine hatırlatalım; risklerin biri daha kalksa da önümüzde daha çok risk var.