Ne oldu da bir haftadır piyasalar allak bullak hale geldi? Acaba yine birkaç delikanlı fon yöneticisi mi ülkeyi bu hale getirdi? Yoksa gerçekten ekonomide kötü bir gidişat var da, haberimiz mi yok? Yahut her şey politik gelişmelerden mi tetikleniyor?
Peşinen şunu belirtelim; bir mali kriz olasılığı kesinlikle bulunmuyor! Giderek mali krizin etkilerini atlatıyoruz: Cari işlemlerde güçlü bir denge gözleniyor, enflasyon düşüyor ve büyüme de ekonomi yönetiminin tahminlerinin çok ötesinde gelişiyor.
Ancak bir bıçak sırtında hareket edildiği doğru. 125 katrilyona ulaşan iç borcun sorun olmaktan çıkması için reel faizlerin düşmesi gerekiyor. Bu da kolay olmuyor. Merkez Bankası gecelik faizleri hızla düşürerek buna yardımcı olsa, enflasyon hortalayacak. Yok, yavaş düşürse iç borç dinamikleri olumsuz etkilenecek. üstelik büyüme yavaşlayacak. Bir süredir bazı bilim adamları kısa vadeli faizlerin yüksek tutulmasını eleştiriyor. Faizlerin çok hızlı düşmesi mümkün olmasa da, MB’nin piyasalara sürekli indirim eğilimi içinde olduğunu göstermesi gerekiyor. Bu hem borçların dönmesini kolaylaştıracak, hem de büyümeye yardımcı olacaktır. Enflasyon beklentilerinin hedefin altına düştüğü bir ortamda bunun hiçbir sakıncası olamaz.
Gelelim piyasaları bozan etmenlere... Elbette Başbakan’ın sağlık sorunları piyasaları tedirgin ediyor. Ancak unutmayalım; Başbakan hastaneye ilk kaldırıldığında, akıllara her türlü kötü olasılık gelmesine rağmen piyasalar bu kadar ürkmemişti. Piyasaların vücut kimyasını asıl bozan olay Başbakan Yardımcısı Bahçeli’nin koalisyonun ömrüne ilişkin demeçleri oldu.
Politik gelişmeler tetikleyici olsa da, temel parametrelerde bozulma yoksa piyasa etkilenmez. Faiz cephesinde önceki hafta bazı yabancıların ardından birkaç büyük bankanın bonoda satışa geçmesi etkili oldu. Amaç belli. Bu ayın yüklü ihalelerinden yüksek faizle bono alarak kar olanağı yakalamak. (Bankaların likit, fakat kredi satamadığını biliyoruz) Zarardaki bu bankaların akıllarına yine ilk Hazine geliyor. Ancak Hazine hazır kur yüksekken dövizli borçlanmaya ağırlık veriyor. Ve üç aylık referans ihalesiyle de hem bir gün öncesinden durumu ölçmeye, hem de bagajı doldurmaya çalışacağı anlaşılıyor.
Kurda ise tevatür muhtelif. Yabancı çıkışları kuru tetiklemişti. Daha sonra yerli birkaç banka dövizde alıma geçince işler büsbütün sarsıldı. Yerlilerin bu talebi üç nedene bağlanıyor. Birincisi, 19 Haziran’da ödenecek olan takas kağıtlarının vade getirisini yükseltmek için kuru yukarı ittirmeleri. ikincisi, elde kalan bu kağıtların piyasa değerlerini daha yukarı çekerek biraz bilanço makyajı. Ve nihayet batan döviz kredilerine karşılık ayrıldığında, alacağın TL haline gelmesi, bankanın pozisyonunun açılması ve ek döviz satın alma gereği. Demek ki, siyasi risklere rağmen birkaç delikanlının tek başına kuru ittirmesi söz konusu değil. Ortada döviz talebi yaratan temel etmenler var.
Hazine, şu veya bu yolla borçlanmasını tamamlayınca işler yatışacaktır. Ama sonra? Bankalar sağlıklı hale gelecek mi? İşte asıl mesele de orada!