Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ekonomide olumlu işaretler gözleniyor. Kimileri bunu kabul etmeye dirense de, kimileri bunu 11 Eylül'ün rüzgarına bağlıyor. Kuşkusuz, 11 Eylül iyileşmeye geçiş sürecini tetikledi. Ancak hiçbir olumlu ekonomik gelişme siyasal rüzgarla açıklanamaz. Olsa olsa doğru ekonomik politikalar sonuç veriyordur. Olumlu sonuçları havaya, suya, güneşe bağlayacaksak, ekonomi literatürünü toptan değiştirmek gerekir.
Unutmayalım; son aylarda IMF'nin taahhüt ettiği paranın (toplam 8 milyar dolar) çoğu alınamadı. Gelecek yılın parası ise Meclis'in performansıyla IMF'nin insafı arasına sıkıştı. Yani üç tasarının (Tütün, Devlet İhaleleri ve Kamu Borçlanması) yasalaşmasına. Buna rağmen hava olumlu.

Gerek kamu kesiminde, gerekse dış dengelerde önemli olumlu gelişmeler var. Kamu açığı ve iç borç sorununa ileride gireceğiz. Ancak asıl sorunun kamu bankalarında olduğunu unutmayalım. Kasım krizine bu bankalar nedeniyle girdik. Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Vural Akışık da dün TV'de konuğumuzdu. Birçok bilgi edindik.
Kamu bankaları ciddi bir likidite sorunu içindeydi.
Program başlarken 2.4 katrilyon TL olan kısa vadeli borçlar, bilançolarının yüzde 8'ini oluşturuyordu. Tam üç ay sonra bu 6.4 katrilyona, dolayısıyla da bilançonun yüzde 19'una çıktı... Bütçe dengesini, özellikle IMF'ye verilen sözleri tutturabilmek için, hükümet bol bol kamu bankalarını kullanınca, bankaların borçları da arttı. İki kriz sonrası kısa vadeli borçlar 13.5 katrilyona, dolayısıyla bilançonun yüzde 37'sine çıktı. Krizlerle durum daha da vahim hale geldi. Kamu bankaları kısa vadeli piyasalardan borçlanmak zorunda kaldılar. Hazine'nin düşük faizli kredilerini yıllardır yüklenen bu bankaların program öncesi 10.2 katrilyon olan görev zararı, kasım krizinin arifesinde 11.8 katrilyona çıkmıştı. Yani zarar artmıştı.

Uygulanan temel strateji ise bu borcun asgariye indirilmesi için Hazine'nin bu bankalara borç senedi vermesi, bunun karşılığında da Merkez Bankası'nın reposundan daha makul faizlerle yararlanmasıydı. Böylece bilançosuna çekidüzen verecekti. Edindiğimiz bilgilere göre, bu başarılmak üzere. Nisanda 10.8, haziranda 7.6, eylülde 5.4 katrilyon TL'ye inen kısa vadeli borçlar, bugün 4 katrilyonun da altına inmiş durumda. Akışık yeni yılın ilk birkaç ayında kısa vadeli borçların tamamıyla biteceğini hesaplıyor.
Ancak bu üç yöntemle başarılmış. Birincisi, kamu bankaları aylardır yeni kredi vermiyor. Böylece "kaynak bulacağım" diye piyasada faizleri yükseltmiyor. Hem kendisi, hem de ekonomi bundan yararlanıyor. İkincisi, MB'den kullandığı paranın faizinin daha düşük olması da buna katkıda bulunuyor. Mevduatlarına da daha düşük faiz veriyor. (Gerçi son zamanlarda kredi vermeye başladığını da ifade ediyor.) Üçüncüsü, maliyetlerini düşürmesi için aşırı istihdama son vermesi gerekiyor. Ve bunu da elden geldiğince yapıyor. Sonuç; bir ekonomi kanseri vücuttan atılıyor. Hükümet bir daha popülizm yapmazsa, kanser de nüksetmez.
Şimdi bütün bunlardan sonra "rüzgarın etkisiyle ekonomi düzelmeye başladı" demek mümkün mü? Tabii ki değil. Rüzgarı yaratan aslında olumlu ekonomik gelişmeler... 11 Eylül ise sadece siyasi havayı yumuşattı.