Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bundan tam on yıl önce düzenlenen 3. İzmir İktisat Kongresi’ne tebliğ sunarak katılmıştık. İlki 1923’te Atatürk tarafından düzenlenen bu kongrede, bilim adamlarının yanı sıra, tüm sosyal ve siyasal kesimler görüş beyan etmişti. Geçenlerde o kongrenin "uzlaşma noktaları" elimize geçti. Hemen karıştırmaya başladık. On yılda hangi sorunların aşıldığını merak ediyorduk.
Kongrede Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlar dört maddede özetlenmiş:
Yüksek enflasyon, yüksek faiz oranları, düşük yatırım düzeyi ve sıfıra yaklaşan ortalama büyüme hızı ile bozulan makroekonomik dengeler;
Bunlara neden olan kamudaki yapısal dengenin bozulması ve ortaya çıkan kamu açığı;
Son 6 - 7 yıldır sanayileşmenin ihmal edilmesi;
Ve nihayet yeni bir kapasite yaratılamadığı, ya da mevcut kapasitenin de modernize edilemediği için ihracatın tökezlemesi, rekabet gücünün de iyiden iyiye yitirilmesiyle ihracatın bastırılmış ücretlere dayatılması.
Bunlar saptamalar. Çözümlere gelince:
Büyüme için sıfıra yakın enflasyon;
Devletin ekonomiden çekilmesi;
Uygun ortam nedeniyle özelleştirmeye hız verilmesi;
Mali sektörün gelişmesi ve derinleşmesi;
Faizin ve kurun serbestçe belirlenmesi;
Kamu maliyesinde denge için vergi gelirlerinin 10 yılda yüzde 50 artırılması;
Sanayileşmeye hız verilerek dünyanın ilk 1000 firması arasına 1 - 2 Türk firmasının girmesi;
Dış ticarette korumacılığın azaltılması;
Yabancı sermayeye verilen önemin artması;
Gelir dağılımı, sosyal altyapı ve çevre gibi konularla ilgilenilmesi...
Şimdi on yılda hangi mesafeyi aldığımıza bir bakalım: Büyümede aldığımız mesafe hiç de iç açıcı değil. Hatta iç karartıcı. On yıldan önce ortalama yüzde 4.5 büyürken, 1994’ten bu yana ekonomi ortalama yüzde 1.3 büyümüş. Yani nüfus hesaba katıldığında fakirleşmişiz! O tarihte milli gelirin yüzde 23’ü yatırıma kayarken, şimdi yüzde 17’si kaymakta.
Devletin ekonomiden çekilmediği de ortada. Geçen yıl siyasiler kamu bankalarını daha az kullanabilse de özelleştirmede tam bir hayal kırıklığı yaşanıyor. 1992 - 1999 arası yedi yılda ortalama 472 milyon dolarlık özelleştirme yapılabilmiş. Yani, GSM dışarıda bırakılırsa, son on yılda 3.5 milyar dolarlık özelleştirme bile becerilmemiş. Zaten artık ortam da uygun değil.
Mali sektör gelişmediği gibi, daha da zayıfladı. Krizle beraber bankaların öz kaynakları neredeyse 1991 düzeyine (4 milyar dolar) düştü. Vergi gelirleri ise, yüzde 50 artmak şöyle dursun, milli gelirin yüzde 15.6’sından on yılda yüzde 28.7’ye çıktı. Yani vatandaşın boğazına iyiden iyiye yapışıldı. Ama yine de kamu açığı azalmadı, büyüdü. Kamu borçlanma gereği yüzde 10’dan yüzde 16’ya çıktı.
Faizin ve kurun serbestçe belirlenmesi konusunda epeyce yol alınsa da gelir dağılımı, sosyal altyapı ve çevre gibi konular olduğu yerde duruyor.
Kısacası, Türkiye geçtiğimiz on yılı heba etti.