Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Şubat krizinden bir süre sonra göreve gelen Kemal Derviş medyanın önüne çıkarak iç borç sorununda gelinen noktayı anlatmaya çalışmıştı. Bu açıklama hem dağ gibi büyüyen borcu yaratan popülist siyasetçileri (ve özellikle onun gurusunu!), hem de bu borcun sürdürülmesine bilimsel kılıf hazırlayanları yargılıyordu.
Aslında borç sorunu biliniyor, ama küçümseniyordu. Birileri bize sürekli Amerika’da bile borçların milli gelir içinde daha fazla olduğunu söylüyordu. Onlara göre borçlarımız hiç de fazla değildi. Sadece mali sistem küçüktü. Mali sistem büyütülse sorun kalmayacaktı. Bunu hızlandırmak için de kısa vadede sıcak para öneriliyordu. Oysa bu eroinmana kokain tavsiye etmekten başka bir şey değildi. Popülizmin sıcak para ile finanse edilmesini savunan bu akıl hocaları bu krizde yargılandılar. Ve mahkum oldular!
Borç sorununu aşmanın üç yöntemi bulunuyor. Birincisi, ciddi bir kamu tasarrufu sağlanması. Yani faizler hesaba katılmadığında, gelirlerin giderlerden fazla olması gerekiyor. Böylece borçlar ödenebiliyor. İkincisi, reel faizlerin düşmesi. Böylece de borcun büyümesi frenlenmiş oluyor. Ve üçüncüsü, büyüme. Büyüme ile borç milli gelir içinde zamanla giderek küçülüyor. Kriz oluşunca, IMF yüklü bir borç vererek iki hizmeti birden yapmış oldu. Birincisi, faizlerin düşmesine el verdi. İkincisi de, o ara sıcak para ülkeden çıkarken yerine kalıcı ve güvenli bir döviz akışı sağladı.
Hazine’nin internet sitesi son yılda büyük gelişme gösterdi. Gerçekten bir hayli bilgi bu sitede yer alıyor. Müsteşar Faik Öztrak’ın geçenlerde iç borçlara ilişkin yaptığı bir konuşmayı bu siteden elde ettik. Konuşmada farklı borç senaryoları iredeleniyor. Milli gelir içinde borçlar 2000 yılında yüzde 57.4’lük bir paya sahipmiş. 2001 yılında kamu bankalarının görev zararlarının iç borca dahil edilmesiyle bu oran yüzde 89.2’ye çıkmış. Bu yıl için ise farklı senaryolar tasarlanmış. Kimisinde büyüme performansı düşürülmüş, kimisinde faiz - dışı fazla, kimisinde büyüme. Hatta kimisinde bunlardan herhangi bir ikili. Ancak her halükarda bu oranın bu yıl yüzde 81.3’e düşmesi planlanıyor. 2006’ya kadar yapılan simülasyonların en karamsar senaryosunda borç oranı ancak yüzde 78’e düşüyor. En iyimser senaryoda ise yüzde 58’in altına iniliyor.
Senaryodaki sonuçlar varsayılan parametrelere göre doğru olsa gerek. Ancak 2006’ya kadar hangi derelerin altından, hangi suların geçeceği bilinmiyor. En az bir seçim geçeceği malum. Bu süreçte programa ne kadar sadık kalınabilir bilinmez. Üstelik bölgemizde sıcak çatışmalar da olabilir.
Bununla beraber Öztrak konuşmasında olumlu bir tablo çiziyor. Yeni Borçlanma Yasası’nın sağladığı mali disiplin ile etkin borç yönetiminin, öngörülebilirlik, faiz - dışı fazla, vade uzatımı, yatırımcı tabanı ve etkin bir ikinci piyasa sağlanabileceğini savunuyor. Ayrıca risklerin de azaltılmasıyla faizlerin düşeceği öngörülüyor.
Biz Türkler unutkanızdır. Ara sıra gözümüzü yumup 12 ay öncesine gidip hatırlamaya çalışmalıyız. Karamsar olanlarımıza, insafsızca eleştirenlere ve tatmin olmayanlara tekrar hatırlatmakta yarar var. Neredeydik hatırlıyor musunuz? Birçokları "bu borç dönmez, en iyisi konsolidasyon" diyordu. Hala çizik plak gibi diyenler var, ama artık onları ciddiye bile almıyoruz.