Ekonomi yönetiminin Washington’u ziyaret ederken programın revize edilip edilmeyeceği tartışıldı. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı iki temele dayanıyordu.
Birincisi, kamu açığının ciddi biçimde disiplin altına alınarak milli gelirin yüzde 5’ini aşan bütçe tasarrufu sağlanması. Böylelikle iç dengeler sağlanacaktı. İkincisi de, esnek bir kur rejimiyle dış denge sağlanacaktı. Böylelikle hem iç talep düzenlenecek, hem de dış ticaret dengesi yerli yerine oturacaktı.
Güçlü ekonomiye geçiş programının en büyük engeli borç tuzağıydı. İç borçlar özellikle 1990’lı yıllarda izlenen yanlış politikalarla dağ gibi büyümüştü. IMF’den alınan çok büyük bir yardımla bu sorun da aşılıyordu. Aylardan bu yana IMF ile müzakere edilen bütün koşullar ekonomi yönetimi tarafından başarıyla sağlandı.
Ancak ne faiz düştü, ne de döviz kuru istikrara kavuştu. Asıl hedef olan büyümeye ise bir türlü geçilemedi. Üstelik ekonomi yönetiminin umduğunun çok üzerinde bir döviz kuru oluşmasına rağmen ihracat sınırlı ölçüde arttı..
Bu durumun Washington’da IMF ile müzakere edilmesi gerekiyordu. Bunun yapıldığı anlaşılıyor. IMF bu durumu hükümetin uygulamalarda isteksiz olmasına ve piyasalarda güvenin oluşmamasına bağlıyor. Toplumun hükümete güvensizliği de buradan kaynaklanıyor olabilir. Ancak döviz kurundaki sürekli oynaklık da siyasal güvensizliği besliyor. Yurmurta - tavuk misali siyasal güvensizlik de dövize talep yaratıyor.
Tabii bundan yararlanmak isteyenler çıkmıyor değil. Önceki gün yabancı bir bankada çalışan bir dealer (Levent Üstay) internetteki mektubunda döviz kurunda yapılan manipülasyonları açıkladı. Bazı gençler önce ülkede işlerin çok kötü olduğunu yayıyorlar. (Bunlara destek atan yazarlar veya hergün TV kanallarına çıkıp "konsolidasyon olmadan bu işler düzelmez" diyen ekonomistler de oluyor.) Sonra bu manipülasyonu başka oyuncular izliyor. Haber yayılıyor. IMF müdahale yapılmaması için baskı uygularken, nihayet Merkez Bankası ihale açıyor.
İhalenin bu amaçla yapıldığı söyleniyor. Oysa Merkez Bankası’nın açtığı ihaleye teklifler elbette piyasanın üstünden veriliyor. ihale açıklanınca kur daha da yukarı gidiyor. Bu politikayı aylardır sürdürüyoruz. Acaba neden?
Kuşkusuz programın başarısını engelleyen reel etmenler olmadı değil. Birincisi, dış dünyada daralma başladığından ihracat tekledi. İkincisi de siyasal güven oluşmadığından dövize talep doğdu ve faizler düşmedi.
Şimdi karşımızda 2002 bütçesi var. Henüz kesin rakamlar açıklanmasa da artık vergi gelirlerimizde ciddi artışlar sağlamanın mümkün olmadığı biliniyor. Bu nedenle sıkı bütçe politikasını sürdürmek için tek çare harcama tasarrufunu artırmak.
Anlaşılan IMF’den ek destek bu politikamızı sürdürmemize bağlı. İlk bakışta bu kemer sıkma politikası kolay görünse bile, böylesi bir ortamda, daha da can acıtacağına kuşku yok.
"Başka çare var mı?" diye sorarsanız, gerçekten yok. Tek yapılabilecek şey, israfın olduğu her alanın üstüne öncelikle gitmek. Özetle, uygulamada revizyonlar yapılsa da Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın ana ilkeleri artık değiştirilmiyor. Paraya gelince:
Böylesi bir uluslararası konjonktürde para şartlı da olsa ucunu gösteriyor.