Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Memur maaşlarına ilişkin toplu sözleşme görüşmeleri tıkanmış görünüyor. Hükümet 75 milyon liralık zammı sınır olarak açıklarken, KESK 100 milyondan aşağısına razı olmuyor. Uzlaşma sağlanamayınca yapılacak pek de bir şey kalmıyor. Çünkü grev hakları yok. Memurlar Ankara’da bir protesto mitingi ile "oy vermeyeceğiz" tehdidinden öteye gidemiyorlar.
Memur ücretlerinin çok düşük olduğunu kabul etmeliyiz. Bu ücretlerle uygar bir yaşam sürdürmek elbette olanaksız. Ancak bütçe dengeleri ciddi bir düzelme olanağı vermiyor. Tam seçim arifesinde bol kepçe zam kuşkusuz en kolay yol. Bu durumlarda "ver kurtul", hatta "bol ver, bol oy al" esastır. Bugün bunun yapılmamasını ise olumlu karşılıyoruz. Görüşmeleri götüren ANAP’lı Bakan Mehmet Keçeciler’in bu konuda hayli ter döktüğü de aşikar.
Kamuda ücret artışlarını iki etmen sınırlıyor. Biri, bütçenin yapısı. Diğeri de, kamudaki aşırı istihdam. Bütçenin beşte biri ücretlere gidiyor. Geri kalanı ise hizmetlere veya yatırıma değil, ne yazık ki borç servisine gidiyor. Hem de hemen hemen tamamı! İşte temel bozukluk da burada.

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi, ocak - temmuz ayları arası bütçeden personel harcaması olarak tam 12.7 katrilyon para harcanmış. Bu rakam yıllık hedefin yüzde 58’i. Oysa ilk yedi ayda yıllık hedef olan 21.9 katrilyonun yüzde 52 - 53’ü harcanmalıydı. Yani biraz hızlı gidilmiş. Çünkü, ilk 6 ayda yıllık hedefin yarısı değil, enflasyon ayarlaması henüz yapılmadığından daha azı harcanmalıydı. Gerçi enflasyon da yılın ikinci yarısında daha yavaş seyredecek.
Peki verilecek ek zam acaba bütçe dengelerini çok mu sarsar?.. Bu hesaba girmek doğru olmaz. Çünkü kimi az, kimi çok her yanlış bütçeyi sarsacak ve sonunda inanılmaz boyutlardaki borçlarla karşılaşacaktır. Demek ki, programa uymak, bütçe disiplinini sarsmamak gerekiyor.
Öte yandan, memurların yarasına nasıl merhem bulabiliriz? İşte bu noktada da ikinci sorun ortaya çıkıyor; kamu bir işsizlik sigortası kurumuna dönüşmüş durumda. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi 2.3 milyon insan, yani aileleriyle birlikte nüfusun altıda biri kamudan ekmek yiyor. Böyle bir devlet ne sürdürülebilir, ne de savunulabilir!

Rakamlar memuru zorluyor
Yandaki ilk tabloda kamu çalışanlarının sayıları görülüyor.
Dikkat edilirse, 1984 - 1987 arası toplam yüzde 25 kadar personel artışı olmuş. Hem de tam dört yılda! Acaba kim yapmış? Tabii ki, piyasa gerçeklerini çok iyi bilen (!) Özal! 1991 - 1994 arası ise yüzde 17’ye yakın şişme olmuş. Bunu kim yapmış dersiniz?.. Demirel ve Çiller ikilisi. Ve nihayet 1998 - 2000 arası üç yılda yüzde 14 şişme olmuş. Bunu da kimlerin yaptığı ortada.
Bu denli şişirilmiş bir personel boyutuyla daha yüksek ücret verilmesi mümkün değildir. Bu nedenle şu anda ücret pazarlığında olan sendikanın bir başka stratejiyi üstlenmesi gerekiyor. Politik nedenlerle şişirilmiş kamunun denetlenmesi ve bu düzene itiraz edilmesi gerekiyor.


Kısacası KESK kamuda personel verimliliğinin sağlanması için çaba göstermeli. Ve elde edilen verimliliğin de ücrete dönüşmesini sağlamalı. Unutmayalım, sendikalar sadece ücret pazarlığı yapmazlar. Emek verimliliği de onları ilgilendirir.
Kısacası bize kalırsa çözüm verimlilikte.