Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Gazetelerde her gün Irak’la savaş senaryoları değerlendirilirken, önümüzdeki yıla ilişkin tahmin yürütmek elbette hayli zor. Çünkü herkesin bildiği gibi savaş makroekonomik dengeleri son derece olumsuz biçimde etkileyecek. Ancak şimdiden bu etkiyi kestirmek kolay değil. Çünkü ne zaman, ne düzeyde savaş çıkacağı ve sonucun ne olacağı bilinmiyor. Bildiğimiz tek gerçek, tam istikrarı yakalamaya doğru ilerlerken, yani enflasyon hızla düşerken ve büyüme yavaş yavaş serpilirken, savaşın çıkmasının talihsizliği.
Bununla beraber, son haftalarda başka dikkat çeken olumsuz gelişmeler de var. Özellikle hükümetin bütçe harcamalarını artırarak mali disiplinde dizginleri gevşetmesi iç borç dinamiğinin olumsuz yöne savrulabileceğinin işaretini veriyor. Nitekim, nemaların ödenmesi bunun en son örneğini oluşturdu.
Şimdi Hazine harıl harıl kaynak arıyor. Tıpkı 1996’daki Refah - Yol hükümetinde olduğu gibi popülist harcamalara hayali kaynakların aranması ile karşılaşmayalım?
Demek ki, dışarıdan ciddi bir risk Türk ekonomisinin kapısını çalarken, içeride de bir gaflet gözleniyor. Bol kepçe yapılan harcamaların sürmesi durumunda, 2003 yılında faiz - dışı fazla hedefini tutturmak şöyle dursun, ciddi sorunlarla bile karşılaşılması çok olası. Belki de bu tutum bir süre sonra yurtdışında kredibilite kaybına neden olarak dengeleri büsbütün bozacak. Açıkçası her iki risk de can sıkıyor!
Gerçi, hükümet yetkilileri hala milli gelirin yüzde 6.5’u kadar bir faiz - dışı hedeften sapmayacaklarını ifade ediyor. Haliyle biz de değerlendirmelerimizi bu varsayıma dayandırıyoruz.


Irak’a ilişkin üç senaryo üzerinde durmak gerekiyor:
1) Irak’la savaşın hiç olmaması: Ancak savaşın olmaması sadece Türkiye’nin savaşa girmemesi demek değil. Hiçbir biçimde savaşın oluşmaması demek. Ancak bu varsayımda bile Türk ekonomisinin bu süreci zararsız atlatması mümkün değil. Gerginliğin olmaması yani, Saddam’ın düşürülmesi gerekiyor. Aksi takdirde, riskler her an için tekrar ortaya çıkabilir. Bu da ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konu.
Ancak burada anımsanması gereken bir başka konu daha var. Eğer Saddam kansız devrilirse, Türkiye’nin bölgedeki stratejik önemi de azalacaktır. Çünkü Saddam Türkiye’nin yardımı olmaksızın devrilmiş demektir.
Gerçi olasılıklar içinde, Saddam’ın Irak dışına kaçması ya da devrilmesi Türkiye için en hayırlı sonuç görünüyor. Ancak bunun da bir an önce gerçekleşmesi gerekiyor. Çünkü ekonominin üstünde savaş psikolojisi kara bulutlar gibi aylarca esmemeli. O denli uzun süren belirsizlikten sonra Saddam kaçsa ne olur? Oluşacak hasarın büyük kısmı zaten oluşmuş demektir. Bununla beraber, Saddam devrilirse, yahut da kaçarsa, yüzde 6’lık bir büyüme hızına ulaşılması gayet olasıdır.
Bazılarına göre, iki yıl üst üste yüzde 6 büyüme tutturmak zor. Ancak Türk ekonomisinin ciddi bir toparlanma gösterdiği de gerçek. Saddam’ın devrilmesiyle, gerek bölgede, gerekse dünyada önemli ekonomik açılımların başlayabileceği göz ardı edilmemeli. Hatta Saddam’ın devrilmesiyle belki Avrupa bile resesyondan daha kolay sıyrılabilir. Diğer yandan, petrol fiyatlarındaki olası düşüş dünyada enflasyonist baskıların ya da kaygıların daha da azalmasına neden olacaktır.
Bununla birlikte Türkiye iki önemli kayıpla karşılaşabilir; birincisi ABD’den alınacak mali yardım suya düşebilir. Çünkü savaş oluşmamıştır. İkincisi de Türkiye’nin bölgedeki stratejik önemi, bir süre için de olsa, azalabilir. Bu da Türkiye’nin AB’ye alınması konusunda ABD’nin uyguladığı baskıcı politikaları tavsatabilir.
Kısacası, savaş olasılığı çok kötü olsa da, ABD’nin şu veya bu nedenle savaştan vazgeçmesi de Türkiye için pek hayırlı olmayabilir. Çünkü savaş riski bir türlü ortadan kalkmayacaktır.


2) Savaşın çok kısa sürmesi: Saddam kısa sürede devrilir ve Irak’ta yeni oluşumlar hızla başlar ve petrolün yönetimi bir biçimde ABD, Batı yahut da müttefik güçlerin yönetimine geçerse de, bu durum mutlaka Türkiye’nin işine yarar demek değildir.

Kuşkusuz kısa süren bir savaş bile Türk ekonomisine büyük hasar verecektir. Savaş sonrası oluşacak durumdan Türkiye ne denli yararlanabilirse, o denli oluşacak hasarı telafi edebilecektir. Bununla beraber, savaşın kısa sürmesi durumunda, yüzde 5’e ulaşan bir büyüme rahatlıkla elde edilebilir... Tabii savaş bahara kalmazsa. Çünkü o takdirde turizm çok olumsuz etkilenecektir.
Bu senaryoda enflasyonda düşüş geçen yıl kadar başarılı olmayabilir. Ama yüzde 25’i aşan bir TÜFE düzeyinin beklenmesi biraz aşırı karamsarlık olur. Şu anda yüzde 25’ler düzeyinde görülen ex - ante (geleceğe yönelik) reel faizlerin de savaş sonrası sınırlı ölçüde gevşemesi beklenmelidir.
Borsada olumlu beklentiler içindeyiz. Bugün borsanın olması gerekenin yarısı değerde olduğu kanısındayız. Ancak toparlanması için zamana gerek var. Çünkü henüz riskler ortadan kalkmış değil.


3) Savaştan sonuç alınamaması ve Saddam’ın yerinde kalması: Bu senaryo inşallah oluşmaz! En olumsuz olasılık da budur. Diyelim ki, Türkiye (pasif biçimde olsa da) savaşta yer aldı. Ve Saddam devrilemedi. ABD savaşa ara verir ve Türkiye’yi bu yaralı komşusuyla bir arada yaşamaya bırakırsa, hasarın boyutunu hesaplamak bile mümkün olmaz.
Bu durumda büyüme tahminleri büyük ölçüde şaşar. Kamu finansmanı ağır hasar görür. Faizler fırlar. Ex - ante reel faizlerin yüzde 25’in altına inmesini beklemek saflık olur. Moraller bozulur ve borsada ne keyif, ne tat kalır.
Faiz - dışı fazla yüzde 6.5 olarak kurgulanmaz, yüzde 4.5 olarak kurgulanırsa ne olur? Yani depreşen popülizm sürerse ne olur? Bu da çok önemli bir parametre.
2003 yılında büyüme üzerinde çok olumlu bir katkısı olacağı sanılmamalı. Ekonomi belki yüzde 1 daha hızlı büyüyebilir. Ancak reel faizler yüzde 30 civarında seyreder. İç borç dinamiği hızla bozulma eğilimine girer. Enflasyon da yüzde 35 düzeyine doğru tekrar tırmanmaya başlar. Canlanan ithalat talebiyle cari işlemler açığı da yıl sonunda milli gelirin yüzde 3’ünü aşabilir. Bu aşamada o düzeydeki bir açık tehlike oluşturmasa da, kur daha hızlı hareket eder.


Kısacası, bu savaş, neresinden bakarsanız bakın, pek hayra alamet değil. Üstelik hükümetin mali disiplin konusunda takındığı tavır da son zamanlarda ciddi tedirginlik yaratıyor. Bu durumda, 2003 için pembe tablo çizmek pek kolay değil. Ama biz yine de enflasyonda patlama veya küçülme beklemiyoruz. Büyüme az da olsa mutlaka oluşacaktır.
2003’ün revaçta sektörleri daha çok ihracat yapan hazır - giyim ve tekstil sektörleri olacak gibi görünüyor. Yine ihracat payları yüksek olan elektronik ve beyaz eşya da canlılık gösterebilir. Uzun bir savaş yaşanmazsa, inşaat sektörü de yıl sonuna doğru canlanabilir. Otomotiv 2002 yılından daha iyi olabilir, ama yine de 2000 yılı gibi bir yıl beklenmemeli.
2003 zor geçecek görünüyor. Tabii doğru işler yapılırsa bu zorlukların da aşılmaması için bir neden yok.