Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bazı ekonomistler yabancı sermayenin krizlere karşı bağışıklık sağladığı iddiasında. Biz de buna inanıyoruz. Ancak farklı görüşlerin de bulunduğunu belirtmekte yarar var. Örneğin, Harvard Üniversitesinin Türk asıllı profesörü Dani Rodrik geçenlerde Milliyette Derya Sazakla söyleşisinde yabancı sermayenin büyüme yarattığı yargısının kesinlik taşımadığını belirtiyor.Geçtiğimiz haziranda Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu (NBER) bir araştırma yayımladı. Robert Lipsey tarafından ele alınan araştırma "Üç Mali Krizde Yabancı Sermaye" başlığını taşıyor. Araştırma temel olarak 1982 Latin Amerika, 1994 Meksika krizlerini ve 1998 Asya çöküşünü (meltdown) örnek olarak alıyor.1982de Latin Amerika krizi patlayınca sıcak parada kaçışlar gözlenmiş. Oysa doğrudan yabancı sermaye, daha önceki ortalama düzeyinin yüzde 40 altına inmesine rağmen, pozitif akışını sürdürmüş. Örneğin, Meksikada 1994 krizinden sonra yabancı yatırımlar iki yıl üst üste yüzde 15 düşmesine rağmen, 1997 ve 1998 yıllarında yeniden tepe noktalara ulaşabilmiş..Asya deneyimi de benzer bir trend çiziyor. 1998 yılında birden bire azalan yatırımlar ertesi yıl önceki düzeyine ulaşıvermiş.. Kaldı ki, bu tür kritik konjonktürlerde yatırım yerine ihracat ön plana çıkıyor. Bu nedenle yabancı sermaye dış satımın değil, iç pazarın yeniden canlanmasını bekliyor. Bu süreçte yaşanan devalüasyonun ve iç piyasadaki durgunluğun (stagnasyon) aşılması bekleniyor. İç piyasa krizle beraber daralırken şirketlerin değerleri, sadece döviz bazında değil, ulusal para cinsinden bile düştüğünden, çok ucuz hale geliyorlar. Hele hele bu tür konjonktürler yabancı sermayenin üçüncü ülkelere ihracatla açılması için son derece elverişli oluyor. Ucuza fabrikayı al, ürettiğin malı da karlı biçimde dışarıya sat.Ancak doğrudan yabancı sermayenin çok farklı bir özelliği var. Bono, hisse senedi gibi yatırımlar krizde kolaylıkla elden çıkarılsa bile imalat sanayiinde fabrikalar satılamıyor. Bu nedenle yabancı sermayenin hiç olmazsa normal koşullarda daha elverişli bir ortam bulması gerekiyor. Lipsey krizlerde doğrudan yabancı sermayenin sıcak paraya göre daha serinkanlı davrandığını, hatta Meksika örneğinde krizin sona ermesini beklemeden işlerine devam ettiklerini belirtiyor.Bu yıl bizde yabancı sermaye artabilir. Ama Irakta bir musibetin olmaması gerekiyor. Çünkü ülkemizde ise yabancı sermayeyi en ürküten konu istikrarsızlık. Elbette bürokrasi de bir başka engel. "Nasıl olsa kar güdüsü her külfetin altından kalkar" da denmemeli. Çünkü bir de yabancı sermayeyi arzulama konusu var; bizde hala sermayenin kütük kaydına bakılıyor. hursit@marun.edu.tr Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının temel hedeflerinden biri yabancı sermayeyi çekmek olarak açıklanmıştı. Gerçekten de konu çok önemli. Ama ne yazık ki, Türkiye bir türlü cazibe merkesi olamıyor. Dünya Bankası yabancı sermayenin daha fazla çekilebilmesi için bazı önlemleri zorunlu kılıyor; yönetişim, şeffaflık, bürokrasinin kaldırılması, kamusal denetim, sorumluluk gibi konularda adımlar istiyor. Fakat, aynı yerde patinaj yapıyoruz. Telekom krizinde de bu görüldü.