Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bugün 14 Şubat. Sevgililer Günü. Kimi sevdiğine bir hatıra alacak, kimi de bir demet gülle evine gidecek. Kimi mum ışığında yemek yerken, kimi de sevgilisine sarılıp geceyi geçirecek. Hepsi ayrı güzel, hepsi ayrı hoş. Tabii içten geldiyse. Doğru ya, yasak savanlar da var.
Ancak bugünü "Sevgililer Günü" yerine "sevgi günü" olarak ansak ne dersiniz? Çünkü günümüzde birilerine aşık olanları bulsak da, insanı veya yaşamı sevenler sanki giderek azalıyor. Açıkçası şu koca kentlerde duygularımız köreliyor. Birilerini, sanki sigara gibi içip, tüketip sonra da bir izmarit gibi kül tablasına basıp söndürüveriyoruz. Hatta bazen doğru dürüst iki nefes bile çekmeden fırlatıp atıveriyoruz. Rahmetli babam "insan silgi gibidir, sildikçe aşınır ve sonunda da kendi biter" derdi. Birilerini kastediyordu herhalde. Oysa yaşamda kalem olabilmek de var. Yazdıkça eser yaratan kalem!
Yaşam giderek maddeci hale geliyor. Lezzetini ve anlamını da yitiriyor. O duygular diyarı, sevgi şehri İstanbul bile kimilerine artık keyif vermiyor. O canım Boğaz'ı vapurla geçeceğimize, kırışmış gömleğe dönmüş trafikte saatlerle arabada kıvranarak köprüyle hemen kat ediveriyoruz.
Ömrümüz bir koşuşturmayla geçiveriyor. Sinirleniyoruz. Hırslanıyoruz. Köreliyoruz. Yaşamın maddiyatına öylesine kaptırıyoruz ki, hırs yaşamının temel güdüsü haline geliyor. Daha fazla, daha fazla, daha fazla. Sanki en fazlası var da! Ya da acele etmezsek sanki dünya malı tükenecek. Sürekli istifliyoruz. Oysa sarılınan bez de aynı Amerikan bezi. Çakılan tahtalar da aynı çamdan doğrama. Yapılan muamele hep aynı!
Şu halimize bakın. Tıpkı arenaya fırlamış gladyatörler gibi değil miyiz? Tribünlerdeki kıyamet gibi alkış sanki gözlerimizi köreltmiş. Kapılmış dövüşün havasına. Oysa gladyatörler hep ölür. Kaç tane hasım öldürürse öldürsün!. Amacımız ne? Öldürerek mi ölmek? Yoksa severek mi yaşamak? Artık yaşamın bir üstünlük mücadelesi değil, bir sevgi paylaşımından ibaret olduğunu anlamalıyız.
Fark etmesek de yaşamın en önemli unsurunu yitiriyoruz: doğa ve insan. Ne para, ne mal, ne de başka bir şey. Doğadan daha fazla keyif verebilecek bir şey tanımıyorum. İnsanın yarattığını değil, insanı (ya da yaradanı) sevmek gerekiyor. Gerçek mutluluğun özü de bu değil mi? İnsanı insan yapan onun hisleri değil mi? Duygusuz yaşanmıyor. Yaşansa bile ona hayat denmiyor. Hani "ot gibi yaşadı" derler, ya. Ne doğru. Artık nerede ise sadece biyolojik varlık olarak kalacağız.
"Sevgili" yani birine aşık olmak. "Sevgi" ise tüm insanları sevmek. Bana sanki ikincisine daha çok ihtiyacımız var gibi geliyor. Sevgi insanın en yüce duygusu. Hele hele sevme duygusunun karşılıklı hale gelmesi. İşte gerçek mutluluk! Bir de her önüne gelene aşık olanlar var. Hani şıpsevdi dediklerimiz. Onlar duygu ve aşkı leblebi gibi yer yutarlar. Nefes almadan içilen şerbetin bile tadı anlaşılmaz. Onlar gerçek aşkı anlayamazlar. Sevgileri ve tutkuları saman alevi gibi parlar, söner. Aşk ve sevgi ise tükenmeyecek kadar engindir. Sevgililer günününde sevgiyi anmakta yarar var.