Son günlerde basındaki yazılar iki olasılığı ortaya çıkarıyor. Ya program tam anlaşılmadı. Ya da sıcak para ideolojisi büyük sıkıntıda. Adeta can çekişiyor.
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı iki temel eleştiriyle başladı. İlki, 1990’lı yılların popülizminin müthiş bir derbederlikle kamu maliyesini perişan etmesiydi. İkincisi, yüksek reel faizlerin iç borcu sürekli şişirmişti. Faiz bir sonuç değil, artan borcun temel etmeniydi. En kötüsü bu borç kısa vadeli sermaye hareketiyle çevrilmeye çalışılıyordu. Bunun için kur baskı altına alınıyor, "öngörülebilir bir kurla" yabancı yatırımcıya "öngörülebilir bir kâr" taahhüt ediliyordu. Yani riskler kaldırılarak tatlı bir kar garanti altına alınıyordu. Dalgalı kur rejimi artık bu tatlı kâra son veriyordu. Girerken kur belli, ama çıkarken belirsiz olacaktı.
Güneydoğu Asya ülkeleri deneyimi büyük boyutlu cari açıkların (döviz gelirgideri) kısa vadeli sermaye hareketleriyle kapatılmasıydı. Döviz rezervleri önce doyurucu düzeylere çıkıyor, yurtiçinde faizler de düşüyordu. Tabii bunun bir ön koşulu vardı: kurun kontrol altında olması, (yahut da "öngörülebilmesi") hatta mümkünse sabitleşmesi gerekiyordu. Önceleri büyük yatırımlar çeken bu ülkelerin hemen hepsi birdenbire oluşan sermaye çıkışlarıyla alenen çöktüler. Eriyen döviz rezervleri karşısında yoğun devalüasyonlar yaşadılar. Birkaç yıl kendilerini toparlayamadılar. Açıkcası, IMF bu ülkelerde sıcak paranın ciddi bir soruna neden olabileceğini öngöremedi.
Bu deneyimden sonra IMF kontrollü kur sisteminden büyük ölçüde uzaklaştı. 2000 yılında IMF Türkiye’de bir süre sert bir kur rejimi ile enflasyonu düşürme, fakat hemen sonra kademeli biçimde dalgalı kur rejimine geçmeyi planlıyordu. Ancak sonuç malum: bu son deneme de başarılı olmadı. Şimdi krizlere bağışıklığı olan dalgalı kur sistemi uygulanıyor. Aynı zamanda da döndürülmesi gereken bir iç borç var. Sıcak paraya alışmış olan bu borç yine yüksek faiz talep ediyor. Oysa IMF bunun için yüklü bir yardım verdi. Ve hükümet de çok ciddi bir bütçe tasarrufu sağlıyor. Sıcak para bunun üzerine iki yerden saldırıyor: Önce "bu borç dönmez" söylentisi çıkarıyor. Şimdi de kur rejimini eleştiriyor. Amaç malum: Tatlı kâr.
Geçenlerde Merkez Bankası (MB) Başkanı Serdengeçti ile görüştük. Uzun süredir görüşlerini merak ediyorduk. Serdengeçti bu sistemin dışındaki uygulamaların hep krizlerle karşılaştığını, dalgalı kurun ise bağışık olduğunu anımsattı. Rahatladık. Dalgalı kura geçilmesi ertesindeki ciddi rezerv kayıplarının nedenini ise soramadık.
Son zamanlarda Merkez Bankası’nın kısa vadeli kur oynaklıklarına müdahalesi ise doğaldır. Kırılgan bir ortamda spekülasyona izin verilmemelidir. Ancak genel dalgalanmalar engellenirse can çekişen sıcak paracılar güç kazanır. İşin kötüsü ekonomi biliminde olmayan sistemler gazete köşelerinden çıkar, Türkiye’nin başını yakar. Bırakın can çekişsinler.