Son günlerde DSP’den tepkiyle kopanların sayısı giderek artıyor. İstifaların gerçek nedeni kuşkusuz DSP’nin bu haliyle seçimde hüsrana uğrayacak olması. Ayrılanlar şu anda yeni bir siyasal parti kurmaya çalışıyorlar. Ve bunun "yeni bir yapı" olacağını iddia ediyorlar. Ancak eleştirenler de var: Böyle bir hazırlık olmadığı, bunun sadece DSP küskünlerinden oluştuğu vurgulanıyor. Üstelik eleştirilerin bir kısmı bu oluşumun çok fazla sol renk barındırdığı yönde.
"Ne kadar yeni ve liberal, ne kadar sol" tartışması ise çok önemli. Gerçi birkaç ay önce Kemal Derviş İngiltere’de London School of Economics’de yaptığı konuşmada "sosyal - liberal sentez" kavramını işleyerek buna açıklık getirmeye çalışmıştı. Ama bu konu Türkiye’nin mevcut siyasal yapısı itibariyle daha da önem taşıyor. Kuşkusuz, Derviş’in belirtmek istediği, konuşma yaptığı okulun çok önemli bir ismi; sosyolog Anthony Giddens’ın "Üçüncü Yol" kavramına çok benziyor.
Üçüncü Yolun çıkışı sosyalizmin bir rejim olarak çökmesine dayanıyor. Geleneksel sosyal demokrasi bir uçta sosyalizm, diğer uçta da liberalizmi referans alarak kendini tanımlamıştır. Sosyalizm çökünce bu eksenlerden biri yitiriliverdi. Ciddi mücadeleler sonucunda eski konum uç - referans alınarak bir yeni tanımlanmaya gidildi. Ve daha merkezde bir sentez oluştu. Oldukça da başarılı oldu.
Giddens büyük ölçüde Amerikalı sosyolog Amitai Etzioni’den etkilenmiştir. Giddens sağ siyasetlerin gücünü aldığı geleneksel ve cemaatçi kavramların sosyal demokrasiyle bağdaşabileceğini savunur. Böylece sağın güçlü silahı elinden alınacaktır. Bu kavramlar bireyin hakları kadar, çevresine de sorumluluk taşıdığını vurgular. Bu anlamda tipik liberal - sağ siyasetten ayrışır. Aile kavramı, çocuğun en önemli varlık olması, "yeni fakirlere" yardım gibi kavramlar öne çıkar.
Bu düşünce piyasa ekonomisi için de gerçerlidir. Piyasada sadece haklardan ve özgürlüklerden bahsedemeyiz. Kuşkusuz toplumsal sorumluluklarımız da bulunuyor. Bu bilincin yanı sıra, kamusal denetiminin de yapılması gerekir. Derviş’e göre ise rekabetçi piyasa sentezin "liberal" öğesini, devletin "sosyal" işlevi de diğerini oluşturuyor.
Herkes mutlu olmak için yaşar. Salt ekonomik refaha dayalı bir toplumsal düzeni elbette düşleyemeyiz. Bizi insan yapan türlü özelliğimiz var. Bunlar bizim değerlerimiz, varlıklarımızdır! Ancak bunlara sahip çıkarak mutluluğumuzu artırabiliriz. Dayanışabileceğimiz konular da bu ortak değerler. Nihayet; toplumlar giderek sınıfsal bilinç parametreleri aşıyor, siyaset de farklı düzlemlerde yerleşiyor.
Ülkemiz gerçeğine dönersek; solda ihtiyaç bütünleşme gibi görülse de, mevcut yeterli olsaydı parçalanma olmazdı. Üstelik bu parçalardan bir yeni de doğmaz. Aksine toplumun tepkileri derlenmiş olur. Gerçi ilkeler çerçevesinde bütünleşme aranabilir. Ancak bu ilkelerin başında yenilenmeye koşulsuz kapı açma yer almalıdır. "Tıpkısı", 1970’li CHP’de yapılmıştı. O yıllarda CHP yenilenerek iktidara tırmanmıştı. Farklı bir kadroyla, yeni bir söylemle. Bugün de aranması gereken bu yenilenmenin önünün açılmasıdır. Son söz; sol geleceğini daha soldaki marjinal kesimde değil, artık merkezle entegrasyonda aramalı!