Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


M.Ö. 4 yüzyıl önce Aristotle Politika yapıtında şöyle der; "Devletler hukuka uygun olarak demokratik biçimde yönetildiklerinde demagoglar olmaz. En iyi yurttaşlar güvendedir. Ancak hukuk egemen değilse, demagoglar belirir".
İngiliz başbakanlarından Benjamin Disraeli ise 1866’da şöyle demiştir; "Bireyler topluluklar oluşturabilir, ancak ulusları yaratan kurumlardır".
Hukuk ve kurumlar aslında mevcudun korunması içindir. Bir anlamda tutuculuktur. Ancak kurallar toplumsal değişimi sınırlamıyor, aksine onun özgür ortamını yaratıyorsa, toplumsal yaşam da düzenlenmiş olur. Toplumsal değişime uygun olarak kuralları değiştirme yetenek ve yetisi ise demokratik toplumlarda politikacılara verilmiştir.
Politika bu anlamda dünyanın en zor işidir. Çünkü toplumsal sorunların çözümü kolay değildir. Herkesi memnun etmek zordur. Uygulanacak bir politika kimini memnun ederken, kimini rahatsız edebilir. Oysa amaç hiç kimseyi rahatsız etmeyen (yahut da en az kişiyi rahatsız eden) çözümleri bulmaktır. Okulu olmayan bu meslek, bu nedenle, Tanrı vergisi yetenek ve deneyim gerektirir. Kısacası, politika bir çözüm sanatıdır.
Toplumu oluşturan da insanlar olduğuna göre, insanı odaklayan liberal düşünceyle, toplumu odaklayan sol düşünce yaklaşım olarak farklı olsa da hedefi aynıdır. İnsanlar mutluluk arar, toplum da refah! Siyaset, toplumda refahın adil biçimde dağılmasını sağlayabiliyorsa, insana verilebilecek mutluluk da büyük ölçüde karşılanmış olur. Gerisi bireyin toplum içindeki kendi yeteneğine kalmıştır.
Türkiye yine gereksiz bir gündeme sürüklenmiş bulunuyor. Türban yine en çok tartışılan konu haline geldi. Sanki ülkenin başka sorunu yoktu. Ordu da haliyle tepki içinde. Ancak durduk yerde tepkili hale gelmediler ya... Ortada açık bir kural var. Ve buna uymak gerekiyor. Elbette türban, ya da başörtüsü hakkında daha özgürlükçü bir düzen olmasını isteyen bir kesim olabilir. Ancak onca sorun içinde çırpınırken bu konuyu zorlamının amacını anlamıyoruz. Açık ki, ortada bir politikacı kifayetsizliği var. Hukuk, kurallar ve sosyal değişim arasındaki ilişki politikacı tarafından düzenlenemiyor.
Siyasal gündemimizde bir başka konu da Kıbrıs. Konunun politikacı iradesi ve yetenek gerektirdiği malum. Yıllardır Kıbrıs Türkiye’nin dış politika gündeminden düşmüyor. Türkiye 1974’te Kıbrıs’a garantör sıfatıyla müdahalesiyle hem Kıbrıs halkının güvenlik gereksinimine yanıt verilmiş, hem de Türkiye’nin güneydoğudan Yunanistan tarafından çevrilmesi çabası engellenmiş oluyordu. Ya şimdi? Şimdi koşullar çok farklı. Rum kesimi artık AB’ye üye oluyor. Yani Rumlar Kıbrıs Türküne saldırdığında, AB saldırmış olacak. "Böyle bir olasılık yok" demeyin. "Var" deniyor ki, çözümden kaçınılıyor.
Ve ne yazık ki, dünyanın hiçbir ülkesinin kabul etmediği mevcut yapıyı çeyrek asırdır, "inatla" ısrar ediyoruz. Oysa çözümsüzlük çözümlerin en kötüsü.
Türkiye’nin sorunları azalmıyor, aksine derinleşiyor, kronikleşiyor. Hal böyleyken, siyasetçi çözüm yaratacağına, sorun yaratıyor.