Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye’de enflasyonun aşılamamasının temel nedenlerinden biri de iş aleminin enflasyondan memnun olmasıdır. Zaman zaman işadamları "bu program reel sektörü göz ardı ediyor" diye lafa başladılar mı, bilin ki enflasyonun düşmesinden rahatsızlık duymaya başlamışlardır.
Önceki yıl Nobel ödüllü Profesör Bob Solow Türkiye’ye geldiğinde Koç Holding için bir konuşma yapmıştı. Konuşma sonunda gayet tanınmış ve saygın bir işadamımız (ki engin de deneyim sahibidir) kalktı ve "biz aylardır yüzde 60 - 70 enflasyonla yüzde 6 - 7 büyüyoruz. Bu enflasyonun bize ne zararı var ki" dedi. Aslında kısmen haklıydı. Bizim yıllardır yüksek enflasyonla yaşadığımız doğruydu. Ancak büyüdüğümüz çok yanlıştı! Türkiye rakiplerinden çok geri kalmıştı.
Büyüme ve enflasyon arasında ters yönlü bir ilişkinin olduğu elbette bir gerçek. Ancak bu ters yönlü ilişki düşük enflasyonlarda veya durgunluk sonraları geçerli oluyor. Enflasyon çok yükseldiğinde bu ilişki hemen düzleşiyor. Hatta kronik enflasyon büyümenin temel engeli haline geliyor.
TÜSİAD’ın bu konuya ilişkin bir çalışma yaptırarak geçenlerde açıklaması önemli. Koç Üniversitesi’nde görev yapan üç doçentin (Kamil Yılmaz, Cevdet Akçay ve Emre Alper) hazırladığı bu rapor (Enflasyon ve Büyüme Dinamikleri) önce son 25 yılın ekonomik politikalarına bakıyor. Ve sorunların temelinde, kamu maliyesi disiplini sağlanmadan mali serbestleşmeye geçilmesini görüyor. Katılıyoruz.
Daha sonra kamu açıkları, borçlar ve enflasyon hedeflemesine dek birçok konu özetlenmeye çalışılıyor. Açıkçası çalışma burada biraz dağılıyor. Nihayet son kısımda enflasyonla mücadelenin başarısızlık nedenlerinin politik irdelemesi yapılıyor. Ve bu başarısızlığın ardında "siyasi elitlerin kendilerini toplum denetiminden soyutlanmasına imkan veren yasal çerçeve" görülüyor. Buna tam olarak katılamıyoruz. Daha doğru bir deyimle, toplumda egemen olan popülist ve nepotist (kayırmacı) eğilimler, klientalizmin (ahbap - çavuş ilişkisinin) elverdiği süreçlerle siyasette bir özellik haline geliyor. Ve bu da kamu maliyesinde dengeleri altüst ediyor.
Araştırmanın metodolojisi ders verdiği üniversitenin genç akademisyenleri tarafından biraz eleştiri alsa da, önemli bulgulara ulaştıkları kanısındayız; Türkiye’de enflasyon yüzde 40’tan 20’ye indiğinde büyüme 2 - 3 puan yükseliyor. Eh zaten yüzde 5 kadar doğal büyüme hızı da eklenirse, en mütevazı tahminle 13 yılda ülkenin milli geliri ikiye katlanabilir. Yahut da 20 yılda ikiye katlanan gelir düşük enflasyonla neredeyse 3’e katlanabiliyor. Tabii bu bir defalığa mahsus olmaz, sürekli olursa.
Araştırma, kur rejiminden kamu maliyesi disiplinine kadar mevcut politikaları ve hedeflerini tartışıyor. Hepsini destekliyor. Hatta milli gelirin yüzde 6.5’u olan faiz - dışı fazlanın ne denli yaşamsal olduğunu özellikle vurguluyor.
Bu çalışma bilinen bir konuyu ele almış olabilir. Ama önemsiz sanılmamalı. Türkiye’nin temel önceliğinin enflasyonla mücadele olduğunu ve birçok sorunun temelinde bu hastalığın yattığını gösteren her çalışma takdir edilmeli. Bu nedenle hem araştırmacıları kutluyoruz, hem de buna olanak tanıyan TÜSİAD’ı.