Cumhuriyet tarihinin belki de en zorlu yıllarından birini atlattık. Ama çok mesafe aldık. İlk krizimiz değildi bu. Ama artık son olmasını arzuluyoruz.
1994'te de krize girmiş, ama çabuk atlatmıştık... O zaman enflasyon yüzde 150 ile rekor kırmış, memur çok daha fazla ezilmiş, ama yine de reel ekonomi ve özellikle bankalar bu kadar zarar görmemişti. Hasar az olunca tedbir de az olmuştu. O yıl yapılması gereken hiçbir reform gerçekleşmemişti.
Oysa bu sefer kamu kesiminde reform anlamına gelebilecek her şeyi, ama zorla, ama isteyerek, yapmaya çalışıyoruz. Dış dengede de öyle. Böylece, önümüzün açılacağını umuyoruz. Sabırla bunu sürdürürsek günün birinde elbette yüzümüz gülecektir.
Şimdi yeni bir yıla giriyoruz. Bu yıla girerken yapmadıklarımıza kızdığımız kadar, yaptıklarımızı da görmeli ve değerlendirmeliyiz. Bu yıl enflasyonla mücadele edemedik, ama yapısal değişimleri, hem de en zorlu, en köklü olanları, gerçekleştirmeye başladık. Bankacılık ve kamu kesiminde hayli yol alındı.
Elbette daha epeyce yolumuz var. Ama değişim dinamik bir süreç. Değiştirdikçe yükseleceğiz, yükseldikçe de değişim gereksinimi artacak. Ama hep ileriye bakacağız. Çünkü geriye bakanlar yaşlanır. Umutlu olanlar ise hep genç kalır. Mutluluk da ancak böyle yakalanabilir.
Ülkemiz ilk defa cesaret dolu adımlar atıyor. Her kökten adım yapısal değişimleri zorluyor, sancı veriyor. Ama her sancılı doğum sonrası müthiş bir rahatlama duygusu yaşandığını da unutmayalım. Bu nedenle umudumuzu yitirmeyelim.
Yatırım gelecekle ilgili umutlu olanların kararıdır. Yatırım yapmayan büyüyemez, aynı boyutta kalır. Karamsar kalarak işlerimizi büyütemez, çocuklarımızı gelecek için en doğru biçimde hazırlayamayız.
Krizlerin aşılmasındaki en büyük engel psikolojiktir. Toplumsal olarak inanç yitirilmesi, hiçbir ekonomik önlemle aşılamaz. Ama sadece inançla da kriz aşılamaz. Reformları inatla sürdürmeliyiz.
Ve unutmayalım; krizler aslında önemli değişim fırsatlarıdır. Kriz öncesi küçülebilip, kriz sürecinde büyüyebilenler geleceğin devleri olurlar.
2002 yılı dünyada Batı'nın İslamla çatışmasında Türkiye farklı bir stratejik eksene oturabilir... Bu eksen de ilk defa olarak coğrafi değil, sosyo - politik olacaktır. 2002 yılı ülkemizin Avrupa ile ilişkilerinde mesafe aldığı dönem olabilir. Bunlar dış fırsatlar... Tabii iç ekonomik fırsatlar da gelişmekte. Ancak bunların doğru değerlendirilmesi gerekiyor.
Yaşam krizler kadar kısa. Yaşamımızı krizleştirmemeliyiz. Krizi çözüp atlamalıyız. Her güne nasıl başlıyorsak, her yıla da aynı inançla sarılmalıyız. İrade, sabır ve umut. İşte ülkemizin değişim yolunda elden bırakmaması gereken üç anahtar sözcük. Sonunda elbette daha fazla mutluluğa kavuşacağız.