Pazartesiden bu yana döviz kurlarında ciddi bir kıpırdanma gözleniyor. Bu da piyasalarda tedirginlik yaratıyor. "Takas bankaların açık pozisyonlarını kapatır, onlar da kurla oynarlar" tezi adeta geçerlik kazanmış oluyor. Tabii yanlış! Piyasalardaki durum siyasetteki kaygılardan kaynaklanıyor. Yabancıların yoğun çıkışları gözleniyor. Hatta bazıları üçüncü krizi pompalıyorlar. Tekrarlayalım; siyasette olağanüstü bir olumsuz gelişme olmazsa program belli bir 'istikar'ı sağlayacaktır!
Ekonomi talihsiz bir krizden çıkmaya çalışıyor. Tabii kolay iş değil, zorlanılıyor. Doğru programın uygulanması, yetenekli bir ekonomi yönetimi gerekiyor. Ama bu yetmiyor. Programın ardında ciddi bir siyasal irade olması gerekiyor. İrade ve kararlılık zaman içinde kredibiliteyi getirdiğinden, böylesi bir ortam da ekonomiyi istikrara kavuşturuyor. Tabii biz ekonomistlerin bir başka sorumluluğu daha var: uygulanan programı doğru algılamak ve kamuoyunu yanıltmamak!
Bize kalırsa geçen yıl uygulanan program teknik bakımdan güçlüydü. Kur frenlenecek, enflasyonist beklentiler de kırılacaktı. Bu arada yapısal reformlar gerçekleştirilecek, faizlerdeki düşüş de kalıcı hale gelecekti. Ancak uygulamada teknik hatalar işlendi. 1999 yılının daralması sonrası büyümenin patlayacağı belliydi. Bu da ithalatı kamçıladı. Ve dış ticaret dengesi çok olumsuz etkilendi. Yabancılar da bunun farkına vararak eylülden itibaren ülkeyi terk ettiler. İşte krizin temeli böyle oluştu. Durduk yerde likidite krizleri oluşmaz. Durduk yerde bir günde bir ülkenin "gerçek" döviz rezervinin neredeyse üçte birine ulaşan boyutta döviz talebinde bulunulmaz!
Eğer döviz kuru faizle kontrol edilemeyecek hale geldiyse başka şeylerin yapılması gerekir. Bu da 'aşırı likidite talebi'ne yol açan etmenleri bertaraf ederek olur. Çünkü likidite krizlerinde kur esnek değilse piyasaya para vermek devalüasyonun üzerine benzinle gitmek gibidir. Yahut da tıpkı deprem sonrası çatlayan fay hattına daha fazla yük bindirme gibi.
Mevcut program ise farklı. Program enflasyonu düşürme değil, kriz sonrası yapısal dönüşüm programı. Kamu maliyesi disiplin altına alınıyor. Bütçe, kamu bankaları bir mali dengeye oturtuluyor. Diğer bankaların da riskleri normal düzeylere gelerek, sermayelerini güçlendirmesi isteniyor...
Geçen programda pek farkına varılmadı, ama MB faizleri etkileme yeteneğini yitirmişti. Bu kısmen kur sisteminden kaynaklansa bile, kısmen de kamu bankalarının aşırı para talebinden kaynaklanıyordu. Ele alınan operasyonla kamu bankalarının nakit gereksinimi tamamlandı. Ve gecelik, faizlerin tek belirleyicisi MB oldu. Şu anda sıkı maliye politikası, fakat bonkör para politikası izleyen hükümet, isterse sıkı para politikası da izleyebilir.
Ancaak!! Henüz erken. Çünkü bankalar gecelik faizler düşmeden bono almak istemiyorlar. Bu da enflasyonun kontrolü hedefiyle ters düşüyor. Ve MB kendisini sıkışık hissediyor. Faizleri düşürse döviz kuru ve enflasyonda artış olacak, aynı yerde tutsa Hazine borçlanmakta zorlanacak. Ancak asıl sorun kredibilitede. Hükümet dik durmalı! Programa tam destek verdiğini göstermelidir. O zaman döviz kuru da durulur, bonolar da satılır. Kriz filan da olmaz.