Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bir fizikçi, bir kimyacı ve bir ekonomist ıssız bir adaya düşmüşler.
Yiyecek bir şey yok. Lakin bir bakmışlar, sahile vuran bir konserve kutusu... İçinde de dolma!
Fizikçi demiş ki... "Bir taşla vurup açalım, yeriz."
Kimyacı demiş ki... "Ateşe atalım hem pişer, hem de kutu açılır."
Ekonomist ise... "Farz edelim ki elimizde bir konserve açacağı var" diye söze başlamış...
(Paul Samuelson)
Ekonomistlerin varsayımlar üzerine fikir ürettikleri malum. Varsayım hatalı olunca hata da büyüyor. Fıkra gerçekten gelmiş geçmiş en ünlü Amerikalı ekonomist Paul Samuelson tarafından anlatıldı mı, bilemiyoruz. Ama bildiğimiz, bankalara verilen sermaye desteği konusunda müthiş bilgi eksikliği bulunuyor. Bilgi eksik olunca yorumlar da hatalı hale geliyor.
Önceki yazımızda da değindik; bu tasarı bankalara ek bir kar sağlamamakta, sadece daha fazla kredi vermesine yaramaktadır. Yani yardım aslında reel sektöredir. Geçici bir para yardımıdır. Faizlidir. Geri alınacaktır.
Şimdi gelelim, banka soyanlara ne yapıldığına... Bunun en belirgin yöntemi kredi limitlerinin aşılması. Oysa Bankalar Yasası'nın 11'inci maddesi banka patronunun kendi bankasından kredi kullanmasını açıkça sınırlıyor. Yoksa insanı hapse götüren 22'nci madde uygulanıyor.
Geçmişte herkes banka sahibi olabiliyor, rekabet isteniyordu. Ancak banka patronluğunun ruhu çok farklıdır. Her isteyen bankacı olamaz. Banka halkın parasını toplayan kurumdur. Güven duyulması gerekir.
Meclis'te bekleyen yasa tasarısının ilk maddesine bakılırsa, bankaların yeminli murakıplar ve kendi denetim kuruluşunun yanı sıra, tekrar denetlenmesi gerekiyor. Yani aksine, hortumlama varsa, mutlaka ortaya çıkacak! Ve bankanın sermaye gereksinimi bu şeffaflaşmadan sonra belirlenecek.
Elbette bazı eleştiriler gelebilir. Bazı eski Demirbank mensupları çeşitli e - postalar yollayarak kasım sonunda bankalarına ek sermaye konulmamasının nedenini soruyorlar. Oysa kasım krizinde Demirbank'ın sermayeye değil, likiditeye ihtiyacı vardı. Demirbank'ın sermaye rasyosu zaten çok yüksekti. İkinci eleştiri, kriz sonrası ne yapıp yapıp varını yoğunu satıp, hatta bankasını birleştirip kendiliğinden sermaye koyan bankalardan gelebilir. Ama eminiz buna da Bankacılık Kurulu'nun bir yanıtı vardır. Hiç gereksinimi olmayan bankaya gelince. Ne güzel; faizle devletten sermaye borçlanma ihtiyaçları bulunmuyor!
Bankalara sermaye verilmesinin haklı gerekçeleri var...
* 2000 yılında yüzde 30'lardan bonalar satıldı sonra faizler binlere vardı. Bu bonoları tutan bankalar müşterilerine binlerle faiz verdiler. Yani devlet ve halk bankaları hortumladı,
* 2000 yılı boyunca düşük faizlerle verilen tüketici kredileri bankalara müthiş hasar verdi. Hala da veriyor,
* Devlet birdenbire devalüasyona giderek mevduatlarının büyük kısmı döviz olan bankalara bir kazık daha attı. Oysa kur taahhüdü vardı,
* Ekonomide durgunluk oluştu ve krediler donuk hale geldi,
* Hatta mayısta yüzde 72 ile satılan bononun ardından enflasyon yüzde 90'a çıktı ve bankalar bu yıl bile kazık yedi.
Bunların hiçbiri patron hortumlaması değil. Bankalar zorda. Banka düşmanlığını bırakalım. Ve reel sektöre yardım kanallarını açalım. Yanlış bilgi ve varsayımlara dayanan yazılardan da vazgeçelim.