Sigarayı on beş yıl önce doktora tezimi yazarken, bir arkadaşımın ısrarıyla bırakmıştım. İçtiğim zamanlar, serde solculuk nedeniyle, yerliyi tercih eder, üstelik yerli tütünün katranı az olması nedeniyle savunurdum.
Sigara içtiğim tam on dört yıl boyunca herkes bırakmanın zorluğunu söyledi, durdu. Bense birçok insanın da sigarasız yaşayabildiğini, yaşamdan da hayli keyif aldıklarını söylerdim. Sonunda haklı çıktım. Bırakmayı becerdim.
Biliyorsunuz: sigarayı bırakanlar, hiç içmeyenlerden daha düşman kesilirler. Belki başlama korkusundan, belki de bırakma bilincini geliştirdiklerinden. Sigara üreticileri alınmasın, ama kendi paramla kendimi zehirlememe, içerken de şaşardım.
Ülkemizde sigara konusu yeterince işlenmiyor. Geçenlerde sınıf arkadaşım pediatri profesörü Elif Dağlı Dünya Bankası'nın Ankara bürosundan yapılan bir açıklama yolladı. Açıklama Dünya Bankası'nın ilke olarak sigara şirketlerinin desteklediği hiçbir etkinliğe katılmadıklarını belirtiyor. Herhalde böyle bir etkinlikte Dünya Bankası'nın ismi kullanılmış, buna tepki gösteriliyor.
Açıklamanın önemli tarafı ise yansıttığı veriler. Tütünün doğrudan her yıl dünyada 4 milyon kişiyi öldürmesi kaygılandırıyor. Bu rakamın çoğu, özellikle kalkınmakta olan ülkelerde ortaya çıkıyor. Çünkü tüketim giderek zengin ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kayıyor. Örneğin Türkiye'de, 1990 - 1997 döneminde, yani tam yedi yılda, sigara içen sayısı tam yüzde 42 artmış! Endonezya'dan sonra tüketimin en hızlı geliştiği ülke bizimki. Yani bir dünya ikinciliğimiz daha var!! (Diğer şampiyonluklarımız ise trafik kazaları ve enflasyon) Orta yaştaki hem erkeklerin, hem de kadınların yarısı, köydeki kadınların da dörtte biri sigara içiyor. Kentlerde 15 - 18 arası yaş grubunda nüfusun yüzde 60'ı sigara içiyor. Bu rakamlar insanı gerçekten şok ediyor.
Dünya Bankası her türlü kredi anlaşmasını tütün ve tütüne bağlı endüstrilere kesmeyi ilke edinmiş. 1997 yılından bu yana da somut olarak (1) tütün tüketiminin en yüksek düzeylerden fiyatlandırılmasını; (2) her türlü tütün markasının reklamına son verilmesi; (3) tütünün sağlığa verdiği zararların kamuoyuna aktarılması; (4) tütün endüstrisinin daha fazla kontrol altına alınması; ve (5) genç tüketicilerin hedeflemesine yönelik stratejilere izin verilmemesi, kararları alınmış bulunuyor.
Açıklamada bir başka önemli nokta; 1999 yılında yayımladıkları "Salgının Önünü Alma: devletler ve tütün politikaları" (Curbing the Epidemic) başlıklı raporun Türkçe dahil 13 dile çevrilmesi. 4 - 5 Nisan tarihlerinde bu rapor Türkiye'de tanıtılacakmış.
Üretim tarafına gelince. Cumhurbaşkanı'nın geri çevirdiği, ANAP'lı bakanların da içlerine pek sindiremediği Tütün Yasası bu anlamda neye yarıyor? Oysa o yasayı hazırlatan aslında Dünya Bankası değil miydi? Üstelik, tüketimi sınırlayacağına yalnızca yerli üretimi sınırlamısının anlamı ne olabilir? Yok, eğer bu yeni stratejiyse, ülkemizde virginia veya burley tipi tütün üretiminin de sınırlanması gerekmez mi?
İşin özeti şu: Fosur fosur içiyoruz. Duman duman zehir. Giderek de daha fazla. Yazık değil mi bize?