Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türk siyaseti şu anda Avrupa Birliği’ne giden son treni kaçırmamanın mücadelesini sergiliyor. Ortalık gerçekten toz duman. Ülkede bir çıkış aranırken, buna engeller çıkaran, gerginlik yaratanlar bulunuyor. Açıkçası isyan ediyoruz: "Bu ülke bu kadar mı sahipsiz!" Yok mu buna el koyacak bir hareket veya lider?

AB büyük bir uygarlık birliği. Kendine özgü refah normları var. Hatta özgün istikrarlı bir para birimi bile bulunuyor. Avrupa’nın ortak parası avro, yahut da bizim piyasaların deyimiyle yumoş son zamanlarda aldı başını gidiyor. "Nereye" demeyin. Çünkü bu tür durumlarda tahminler ya aşılır, ya da hiç ulaşılmaz bile. Kaldı ki, avro üzerine yapılan tüm tahminler şimdiye dek hep yanılmadı mı?
İki yıl önce avro tedavüle çıktığında dolardan daha değerliydi (1.16 dolar). Tahminler daha da yükseleceği yöndeydi. Ancak avro düşmeye başladı. Hem de tepetaklak! Düşüş yüzde 35’lere vardı. Piyasadaki tüm oyuncular ters köşeye yatmışlardı. Ancak zar zor toparladılar. Avro içinde en ağırlıklı para birimi Alman markının değer kaybetmesi buna neden olmuştu.
2000 yılındaki markın hızla değer kaybedişi üç nedene bağlanıyordu: Bunlardan ilki, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinin sonucunda kamu maliyesine gelen yüktü. Bu, para biriminin değer kaybetmesine neden olmuştu. İkincisi, Amerikan ekonomisi son yıllarda müthiş bir performans göstermişti. Clinton Amerikan ekonomisini adeta şaha kaldırmıştı. Ve bu doları yükseltip duruyordu.
Üçüncüsü, Amerika’da izlenen para politikasıydı. Amerikan Merkez Bankası Başkanı (Federal Reserve) Alan Greenspan yüksek faiz politikası ile hem enflasyona yol vermiyor, hem de yurtdışından müthiş para girişi sağlıyordu. Dolara olan bu talep haliyle paritenin dolar lehine değişmesine neden oluyordu.

Avro - dolar paritesini iki temel parametre belirler. İlki büyüme hızı, diğeri de faizler. Faiz neredeyse para oraya akıyor. Para birimi de değer kazanıyor. Ayrıca büyümenin yüksek olduğu ülkenin para birimi de haliyle yükseliyor. 2000 ve 2001 yılında olduğu gibi.
2001 yılının son çeyreğinde ise ABD’de meydana gelen olaylar doların düşmesine neden oldu. Bir kere Amerika’da tüketici güveni kırılmıştı. Kolay değildi; ABD’nin onuruyla oynanmıştı. Ayrıca teknolojik gelişmenin sağladığı büyümede artık doyuma ulaşılmaya başlanmıştı. Ve nihayet ABD’de paranın patronu Greenspan ekonomide ferahlık sağlamak için ardı ardına faiz indirimlerine gitmiş, bu da Avrupa’ya para kaçışına neden olmuştu. Bunun bir nedeni de Amerika’da ortaya çıkan yolsuzluk skandallarıydı.
Bu yıl başında avro nakit olarak işleme girdiğinde değerinin artacağı düşünülüyordu. Teknik analizler, tahminler hep bu yöndeydi. Oysa bu gerçekleşmedi. İş böyle olunca aynı yanılgının oluşacağı sanıldı. Ancak bu kez tahminler birkaç aylık gecikmeyle gerçekleşti. Üstelik, Amerika’da çok ciddi bir dış ticaret açığı ortaya çıkmıştı. Faizler de yükseltilmeyecekti. Üstelik Avrupa’nın turizm ve ihracat gelirleri bayağı artmıştı.
Tahminler avronun daha da yükseleceği yönde. Tahtakale’de, ayaklı piyasada "Yumoş’a bak, gel gel" diye bağırmaların nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor.