Oramiral Özden Örnek kendisinin yazdığı iddia edilen günlüğün nasıl şişirme olduğunu “Sözde Darbe Günlükleri” kitabında anlatıyor
Oramiral Özden Örnek, Ergenekon tutuklamalarının baş hedefiydi. Belirtiyor;
30 Ağustos 2005 itibariyle Deniz Kuvvetleri komutanlığından emekliye ayrılmıştı. Bahriyelilerin daha 18’inci yüzyıldaki donanma reformundan beri “Neta batarya” denen bir alışkanlığı, yaptıkları her işten sonra hatta savaştıkları güverteyi, tamamıyla temizlemek, düzenini geri getirmekti. Görevi bırakırken bütün kayıtlarını, bilgisayarını bu anane gereği temizlemiştir.
Özden Örnek günlüğünün şişirme, daha doğrusu “çakma” olduğu anlaşılıyor. En başta bu günlük üzerinden soruşturmayı yürüten Savcı Zekeriya Öz, sözde günlüğün yazarını bir kere bile ifadeye çağırmamış. Başka türlü şahitler tercih ediliyor (sayfa 44-45). Deniz Kuvvetleri’nde mevcut evrakı kopyalayıp sağa sola verenler var, matbuata veya emniyete veya bazı sivil (!) gruplara... Bunların ne olduğunu, nasıl mücadele ettiğini Özden Örnek “Sözde Darbe Günlükleri” (Nergiz Yayınları) kitabında açıklıyor. Mesela geçmiş yıllardaki üniversite hareketlerinin benzerinin planlandığı iddia ediliyor. Sözü geçen “Sarıkız” kod isimli darbe planının içindeki biri de üniversite rektörleriyle birlikte gençliği harekete geçirmek.
Adalet herkese lazım
Üniversite hocalarıyla öğrenci gençlik arasındaki tartışma ve görüşme alışkanlığı 1970’ten sonra tamamen kesildi. Bunun böyle olduğunu herkes biliyor. Sadece uydurma senaryo yazanlar böyle trükler üzerinde durur. Sözde darbe günlükleri, sözde şahitler ve ortaya konan günlük tahlilleri maalesef nasıl şekillendiği anlaşılan bir lüzumsuz asker karşıtlığına dayanıyor.
Adalet mülkün temelidir ve herkese lazımdır. Usulsüzlük ve adaleti şahsi garez ve ideoloji için kullanmak ileride kimin hayatının ve hürriyetinin zarar göreceğini bilemeyeceğimiz yönlere gider. “Sözde Darbe Günlükleri” toplumumuzun tarihi bir kurumuna nerelerden hücumlar yapıldığını da gösteriyor. Biz Akdeniz’e sadece
700 sene evvel ulaştık. Bu kadar zamanda bir Akdeniz gücü olduk, donanmamız gelişti, buhar medeniyeti çağında hem bir çıkmaz yaşadığımız
bir yandan da denizci yetiştirmeyi başarabildiğimiz oldu. 20’nci yüzyılda hem gemi sanayiinde hem sivil ve askeri alanda denizcilikte hamleler yaptık. Dikkatli olmamız, donanmanın 20 ve 21’inci yüzyıl bahri fennini koruyup geliştirmesini engelleyecek hareket
ve düşmanlıklardan kaçınmak gerekir. Adalet tahripkâr amaçlar için kullanılmamalıdır.
Donato Bramante’nin 500’üncü yılı
Rönesans’ın ünlü mimarı Donato Bramante 14 Mart 1514’te yani bundan tam beş asır önce Roma’da öldü. Roma’daki San Pietro Papalık katedralinin mimarıdır. 1503’te tasarımını bitirdi, 1506’da temeli atıldı. Katedrale o başladı ama bitiremedi. Batı dünyasındaki kiliseler ortaçağda da Rönesans’ta da Doğu dünyasındaki eserler kadar hızla bitmez.
Bramante’nin eserlerindeki estetik incelik ve teknik bütünlük kendisinden sonra pek aşılmış değildir. Urbino civarındaki Fermignano kasabasında 1444’te doğmuştu. Urbino dukaları güzel coğrafyanın ortasındaki mütevazı şehirde hem Rönesans mimarisinin hem de şehirciliğinin en güzel örneklerinin doğuşunu desteklediler ve Bramante bu şehrin ustaları yanında perspektif ve bina üslubunu kavradı.
Etkileyici bir eser
Sanat hayatına Milano dükü Galeazzo’ Sforza’nın yanında başlamakla birlikte Fransızların işgalinden Papalık Roma’sına geçti. Kardinalliğinden beri intisap ettiği Papa II. Julius ona 1503 yılından itibaren Aziz San Pietro Bazilikası’nın tamamlanması işini verdi. Bu eseri tamamlayamadı ama karakterini verdi. Bramante’nin Roma’da Piazza Navona’nın yanı başındaki “Santa Maria della Pace” kilisesinin bitişiğindeki manastır bölümü;
San Pietro ile, öbürüyle hacimce karşılaştırılmasa da onun ileriyi etkileyen bir eseri olarak görülür. Bu adeta sonraki nesillere İtalyan barokunu müjdeler.
Tarihçiler tartışıyor
Bramante’nin İtalya’sı klasik Rönesans devrini yaşıyordu. Ondan sonra İtalya ayrı bir evreye girer. Öldüğü yıl Yavuz Sultan Selim,
Şah İsmail’e karşı İran Seferi’ne çıkmıştı. Oysa 30 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu Doğu ile değil,
Batı ile ve hassaten İtalya’yla uğraşıyordu. Eğer Fatih’in ordularının Gedik Ahmet Paşa komutasında 1481’de Otranto’ya çıkışının ardı gelseydi belki bu ünlü mimar Osmanlı sanatını etkileyen ustalardan biri olacaktı. Ama Bramante’den sonra dünya mimarisinin ufuklarını dolduran Mimar Sinan’ın sırf İtalya’dan değil, Akdeniz’in bütün coğrafyasından etkilendiği bir gerçektir. Osmanlı mimarisi bir patlama yapmıştır. Bu gerçekte
her köşenin, her zamanın payını tarihçiler ve sanatçılar elan tartışıyorlar.