Yazarlar İnönü'nün politik nükteleri

İnönü'nün politik nükteleri

06.07.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

İnönü'nün politik nükteleri

İnönünün politik nükteleri


Zehra GÜNGÖR

Çocukluğumda Paşa Babasının elini öpme şansına sahip olduğum Erdal İnönü ile Reklamcılık Vakfı'nın Levent'teki ofisinin bahçesinde tanışma imkanı buldum. İnönü, her zamanki naifliği ve zekasıyla konuşuyor, vakfın üyesi olan reklam ajanslarının sahipleri ve çalışanlarıyla bir sohbet toplantısı yapıyordu.
Vakıf Başkanı Mehmet Ural ve Gülderen Koşar'ın davetiyle katıldığım toplantıda gerçek bir devlet adamı olan İnönü'nün her anlattığı anısında bir ince nükte yatığını farkettim. Konuşma konusu "değişimdi". İnsanın karakterinin değişmediği ama aynı karakterin değişik ortamlara girmesiyle değişik insanların oluştuğunu bir fizikçi edasıyla söylüyordu. Toplantıda Erdal İnönü'nün anlattığı anılarından ikisini sizinle paylaşıyorum:
"Ankara'dayım. Oturduğumuz evin kapalı otoparkı var. Yazın genellikle sakinler otomobillerini yol üstüne bırakıyorlar, ben her seferinde otomobilimi, kolay çıkabilmek için geri geri otoparka sokuyor, iki üç manevrayla yerine yerleştiriyordum. Sonra kış geldi. Bir gün geldim ki otopark dolmuş. Bana ayrılan yere geri geri girmemin zor olacağını, ama denemem gerektiğini düşündüm. Bir de baktım ki, boş olan garajda iki manevrayla park ederken, dolu garajdaki yerime manevra yapmadan otomobilimi park ettim. Birden, aklıma geldi ve hah! dedim. Bu bizim iktidar dönemlerimize benziyor. Muhalefetteyken düşündüğümüz projeleri iktidardayken başarıyoruz. İktidara gelince iş başa düşüyor ve geri geri giderek otomobili yerleştiriyorsunuz. Muhalefetteyken garajı boş sanıp manevra üstüne manevra yapıyorduk."

Köprüde oturulmaz

"Beral Madra sanat galerisinde Almanya'dan gelen bir grup ressamın sergisinin açılışında konuşma yapmamı istemişti. Sanattan anlamadığımı söylememe rağmen ısrar etmişti. Peki dedim ve sergi açılışına katıldım. Açılışta ressamların geldiği eyaletin kültür bakanı ve Alman diplomasisi de vardı. Bakan uzun bir metin hazırlamış okuyordu. Bu arada Türk Alman dostluğundan söz ediyor ve Türkiye'nin Avrupa ile Asya arasında köprü olduğunu vurguluyordu. Ben ise hiç hazırlıklı değildim. Ne konuşacağımı düşünürken Alman bakanın Türkiye'nin iki kıta arasında köprü olduğunu söylediğini hatırlayarak hemen konuşmamı oluşturdum. Sayın bakan iki kıta arasında köprüdür diyor ama köprüde oturulmaz ki, bir ev aradığınız zaman köprüde mi ev tutar oturursunuz? Köprünün neresinde yaşayacağınıza karar vereceksiniz. Biz köprünün Avrupa yakasında yaşamaya karar verdik. Arada bir köprüden geçip Asya'yı seyrediyoruz, hepsi o kadar diyerek konuşmamı tamamladım.

Botaş'ın çamuru temizlenecek

Erken genel seçimlerde milletvekili adayı olmak için Botaş'tan istifa edip seçilemeyenler birer ikişer Botaş'a geri dönüyorlar. Petrol tanklarındaki çamurun temizlenmesiyle ilgili ihaleyi Abdullah Çatlı'nın da ortağı olduğu Baysa şirketine usulsüz olarak vermekle suçlanan Botaş İşletmeler ve İkmal Grup Başkanı Kerim Ünal ve Ceyhan Bölge Müdürü Fatih Şen'in Botaş'taki görevleri devam ediyor. Ancak Ünal ve Şen haklarında savcılığa suç duyyurusunda bulunulmuştu. Botaş yönetimi savcılık kararı kesinleşinceye kadar Ünal ve Şen'i genel müdürlük baş müşavirliğine atadı. Kendilerinin artık imza ve karar yetkisi bulunmuyormuş.
Enerji Bakanı Cumhur Ersümer ve Botaş Genel Müdürü Gökhan Yardım'ı bu kişilerin halen neden görevden alınmadıklarını sormak üzere defalarca aradım. Kendileri çok yoğun oldukları için Ersümer'in basın müşavi Özcan Yurtçu aracılığıyla yanıtlarını yolladılar. (Yeni hükümetin bakanlarının yeni trendi ya telefonlara yanıt vermemek, ya da basın müşavirleriyle yanıt vermek)
Yurtçu'nun Sayın Ersümer'den alıp bana naklettiği bilgilere göre, Ersümer, "savcılığın kararının bakanlığa gelmesi üzerine bakanlık da Botaş'a bildirecek ve Botaş'ın yönetimi de buna göre karar alacak." Bakan savcılığın açtığı dava hakkında resmi yazı gelmeden sözkonusu kişileri "görevden alamam" diyor, "gazetedeki haberlere göre mi soruşturma açayım?" diye soruyormuş.
Genel Müdür Gökhan Yardım ise gerekli hazırlıkları yaptıklarını söylüyor, Başbakanlıktan kararla ilgili gelecek yanıtı bekliyormuş. Bakalım Botaş'ın çamuru ne zaman temizlenecek?

Türkiye'de festival, Çin'de orkestra

İkinci Dünya Savaşı'nda ünlü B - 17 ve B - 29 bombarıman uçaklarını üreten Amerika'nın ünlü uçak şirketi Boeing bugün dünyanın en büyük jet üreticisi. Aralarında Türkiye'den THY, Pegasus ve İstanbul Havayolları'nın da bulunduğu 290 müşterisi olan Boeing'in Türkiye'ye verdiği önem diğer ülkelere göre bir hayli fazla.
Merkezi Amerika'nın Washington eyaletindeki Seattle kentinde olan Boeing, bu kentin ekonomisine Microsoft ile büyük bir güç sağlıyor. Boeing Seattle'da yaş ortalaması 45 olan 100 bin kişi istihdam ederken, Microsoft'un 25 bin kişi istihdam ettiğini ve yaş ortalamalarının 25 ile 30 arasında değiştiği söyleniyor.
Boeing'in Türkiye'ye verdiği öneme ben de her fırsatta tanık oluyorum. Yedi yıldır aralıksız İstanbul Festivali'nin bir konserine sponsor olan Boeing bu yıl da Tedi Papavrami ve Claire Desert piyano ve keman konserine sponsor oldu. Her yıl ABD'nin Seattle kentinden festival için İstanbul'a gelen bir grup Boeing yetkilisi bu yıl da gelmişti. Neredeyse 10 yıldır aralıksız Türkiye'ye gelen Satış direktörü Aldo Basile ve Halkla İlişkiler Direktörü Mark Hooper'ın yanısıra Ekim ayında göreve başlayan Boeing'in Satıştan Sorumlu Başkan Yardımcısı Douglas M. Groseclose da Türkiye'ye gelerek, Boeing'in müşterileriyle tanıştı. Groseclose Boeing'te çalışan ikinci kuşaktı, babası da Boeingliydi ve 26 yıldır da aynı firmada çalışıyordu.
Boeing iş yaptığı her ülkenin kültürünü tanımak ve halkıyla yakından temas kurmayı kendisine bir şirket politikası edinmişti. Türkiye'de İstanbul Festivali'ne her yıl sponsorluk yaparken, Ankara yakınlarındaki Çatalhöyük kazılarına da maddi katkı yapanların arasında bulunuyordu. Boeing'in diğer ülkelerde de başka başka sosyal girişimleri var. Örneğin Çin Halk Cumhuriyeti'nde bir orkestranın sponsorluğunu yapıyor, Tayland'da bir grup öğrencinin Seattle'da eğitimini sağlıyor, Almanya'da da bir futbol takımının sponsorluğunu yapıyor.

Herkes incelensin

Geçtiğimiz ay bu sayfada yayınlanan "Teşekkür mektubu defterdardan döndü" başlıklı yazımda, Defterdar vekili Kadir Boy'un en yüksek vergi veren mükelleflere birer mektup yolladığını, bunların arasında hakkında 90 trilyon liralık ihtiyati haciz işlemi uygulatılan Sudi Özkan'ın da yer aldığını, Özkan'a giden mektubun yanlışlıkla imzalanmadan gönderilmesi neticesinde Özkan'ın mali müşaviri Abdullah Baloğlu'nun Defterdarlığa gittiğini ve Defterdarlığın durumu fark edip mektubu aldığını yazmıştım.
Baloğlu gönderdiği mektupta kendisini "Sakarya eski defterdarı" olarak tanıtmadığını yazmış. Baloğlu, mektubun Defterdarlık tarafından geri alındığını doğrularken, "mektubu yanlışlıkla kaleme almışlarsa, bir başka mektupla bunu bildirip özür dilemeleri gerekmez mi?" diye soruyor.
Baloğlu özel kaleme girişini ise, "resmi daireler her vatandaşa açıktır." açıklamasında bulunduktan sonra, "Bir gelir vergisi mükellefi rekortmen olmuşsa bu değiştirilebilir mi? Gölgelenebilir mi? Sen rekortmensin ama, sana teşekkür etmiyoruz denir mi? Şirketi vergi incelemesinde olan kişi kötü kişi midir?" diyor ve şöyle sürdürüyor:
"Her vergi mükellefi inceleme geçirebilir. Türkiyemiz'de incelenebilen vergi mükellefi oranı yüzde 3 kadardır. Onun da çoğunluğunu ihbarlar teşkil eder. Gönül ister ki, her mükellef inceleme geçirsin de hatalarını görsün ve tekrarlamasın".

Bir efsane, bir gerçek

Ağrı Sanayici, İşadamı ve Yöneticiler Derneği Başkanı Erdal Batmaz "Ağrı'ya gidiyoruz" deyince hiçbir şey düşünmeden bu yolculuğa katıldım. Türkiye'nin gerçekleri içinde çelişkilerini de görmeye hazırdım.
Geçen hafta sonunu durmadan göç veren ve kişi başına düşen geliriyle (744 dolar) en yoksul ilimiz Ağrı'da geçirdim. İyi ki de gitmişim. Ağrı'yı bir vahaya dönüştürmeye çalışan Vali Lütfi Yiğenoğlu'nu tanıma, yaptıklarını görme fırsatını yakaladım. Yiğenoğlu, İl Özel İdaresi'nin işlettiği süt, et, deri fabrikalarını Ağrı'nın ekonomisine kazandırmıştı. Ağrılı futbolcular kapalı tribünlü çim sahaya, atletler ise tartan piste kavuşmuştu. Kayakçılar için düzenlenen kayak merkezinin ise eli kulağındaydı. Diyadin ilçesinde jeotermal enerji kaynağı ve kaplıcalar yapılıyordu. Ağrı yeniden doğuyordu.
Erdal Batmaz ise ekonomik yatırımlarla birlikte ilin kultürel yapısının yeniden kurulmasından yanaydı. Yıllar önce kapanan sinemalar açılmalı, tiyatro, kütüphane oluşturulmalıydı. Belki de bu yüzden pazar akşamı Doğubeyazıt ilçesinde İshakpaşa Sarayı'nın doğal ortamında izlenen Ağrı Dağı Efsanesi opera konserinin bir başka anlamı vardı.
Hükümetin ANAP kanadının bakan ve milletvekilleriyle hazır bulunduğu konser Ağrı'nın kültürel yaşamının bir başlangıcıydı. konserin açılış konuşmasını yapan Devlet Bakanı Yüksel Yalova, ANAP Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu'nun önerisini açıklıyordu: Bundan sonra Ağrı'da "Nuh 2000 Uluslararasın Ağrı Sanat Festivali" yapılacaktı.
İshakpaşa Sarayı'nda bir efsane gerçeğe dönüştü. Kültürel kalkınmayla birlikte özel sektörün de yatırımlarında Ağrı'ya el vereceğinden artık hiç kuşkum yok.