Şahin ALPAY
Komşuları arasında, Türkiye'yi en çok etkileyen ülke hangisidir sorusuna verilecek kuşkusuz tek bir cevap var:
Irak. ABD ile
Saddam arasındaki
son kriz de bu gerçeği bir kez daha ortaya koymuş olmalı. Bu nedenle Irak'ı daha yakından izlemek, tanımak, geleceğinin ne olabileceği üzerine düşünmek fevkalade büyük önem taşımakta.
Irak'ın kuzeyindeki (Türkmenlerin de yaşadığı) Kürt bölgesiyle ilgili gelişmeleri, artık Türkiye'nin bir nevi
"hinterlandı" haline dönüştüğü için bir ölçüde yakından izliyoruz. Ama ülkenin geri kalanı hakkındaki ilgi ve bilgimizin fazla derin olmadığı muhakkak.
Irak'ın
"geri kalanı" ile ilgili olarak beni her zaman düşündüren sorulardan biri, ülkenin güneyinde ve Bağdat'ın çevresindeki yoksul mahallelerde yaşadığını bildiğim Şiilerin, 1980 - 88 arasında 8 yıl süren İran - Irak savaşı boyunca neden
Bağdat 'a sadık kaldıkları ve sonra 1991'deki
Körfez Savaşı sonunda neden ayaklandıkları sorusu oldu. Kolayca bulabildiğim cevap, her yerde olduğu gibi Irak'ta da
milli kimliğin dinsel kimliğe ağır bastığı, Iraklı Şiiler açısından Arap olmanın Şii olmaktan çok daha önemli olduğuydu.
Princeton Üniversitesi Yakındoğu Araştırmaları Bölümü 'nde geçen haftanın konferanslarından biri Iraklı Şiiler üzerineydi. Konuşmacı,
Irak'ın Şiileri - The Shi'is of Iraq (Princeton UP, 1994) başlıklı kitabı şimdiye kadar dört baskı yapan, Irak kökenli İsrailli araştırmacı
Yitzhak Nakash idi. Konferansı ilgiyle dinledikten sonra Nakash'la tanışıp sohbet etme imkanını buldum; kitabını da derhal edinip okumaya başladım.
Nakash'ın iki temel argümanı, kısaca, şunlar: 1)
Irak'ın güneyinde yaşayan Araplar, Şiiliği görece geç bir tarihte, 19. yüzyılın ikinci yarısında benimsediler. Osmanlıların 1831'den itibaren göçebe aşiretleri yerleştirme, tarımsal üretimi ve vergi gelirlerini arttırma çabaları bunda büyük rol oynadı. 2)
Irak'taki ve İran'daki Şii inancı birbirinden çok farklı. Iraklı Şiilerin inancında Arap kabile geleneğinden gelen unsurlar son derece güçlü. Ayrıca, Iraklı Şiiler arasında din adamları, İran'dakilerin aksine, ayrı ve güçlü bir zümre olmaktan uzak. Bu durum Iraklı Şiileri büyük ölçüde örgütsüz bırakıyor.
Nakash'tan dinlediklerim ve okuduklarım, Iraklı Şiilerin İran - Irak savaşında Saddam'a neden sadık kaldıkları konusundaki anlayışımı derinleştirdiği gibi, 1991'daki ayaklanmalarının neden başarısız kaldığı sorusuna da ışık tuttu. Nakash'a göre Iraklı Şiilerin Mart 1991'de dış güçlerin ve yurtdışındaki Irak muhalefetinin teşvikiyle
Bağdat 'a karşı ayaklandıklarında başarısız kalıp Saddam tarafından hunharca ezildiler, çünkü herşeyden önce son derece örgütsüzdüler.
Eğer ileride bir gün Irak'a demokrasi gelirse, bunun başta gelen sonucu herhalde, 22 milyonluk toplam nüfusun
yüzde 55 - 60'ını oluşturan Şiilerin, siyasi sistemde sahip oldukları çoğunlukla orantılı bir temsil imkanına kavuşmaları olacak.
Ne var ki, Irak'ın demokratikleşmesi ihtimali şimdi her zamanki kadar uzak.
Saddam Hüseyin 'in nüfusun ancak yüzde 20'sini oluşturan Sünni Araplara dayanan Baasçı diktatörlüğünün yerini alabilecek bir güç ortada görünmediği gibi, ne
Suudi Arabistan 'ın bir Şii Arap rejiminin ortaya çıkmasında çıkarı var, ne de
İran 'ın. ABD ile Suudi Arabistan, dün olduğu gibi bugün de Saddam'ın yerine
"iyi bir sünni general" in geçmesinden öteye bir beklentileri yok.
Ankara 'nın da öyle olmalı.
Nakash'ın kitabına dönersek, bu çok ilginç kitap
Şam 'da Arapça olarak basılmış. Bence
İstanbul 'da Türkçe olarak da basılmalı. Yayıncılarımızın dikkatine.
Yazara EmailS.Alpay@milliyet.com.tr