Şahin ALPAY
Zbigniew Brzezinski, 1977 - 81 arasında ABD Başkanı'nın ulusal güvenlik danışmanlığı yapan, ünlü bir Amerikalı uluslararası ilişkiler profesörü ve stratejist. Brzezinski,
Büyük Satranç Tahtası (The Grand Chessboard, BasicBooks 1997) adlı yeni kitabında, tek ve
son süperdevlet ABD'nin üstünlüğünü sürdürmesinin jeostratejik gereklerini tartışırken,
"Jeostratejik Oyuncu" ve
"Jeopolitik Mihver" devletler kavramlarını geliştiriyor.
Brzezinski'ye göre
"Jeostratejik Oyuncu" devletler,
dünya jeopolitiğini (ABD'nin çıkarlarını etkileyecek ölçüde) değiştirebilecek şekilde, sınırları ötesinde nüfuz sahibi olma gücü ve iradesi taşıyan ülkeler. Bugünkü dünyada bu niteliklere sahip en az 5 ülke var:
Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve
Hindistan.
"Jeopolitik Mihver" devletleri ise Brzezinski, önemleri güçlerinden ve emellerinden değil, hassas bir konumda bulunmalarından ve yara almaları halinde jeostratejik oyuncuların davranışları üzerinde yapacakları etkiden kaynaklanan ülkeler olarak tanımlıyor. Bu niteliği taşıyan beş ülke de
Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, İran ve
Türkiye.
Ancak bunlardan İran ve Türkiye, "Jeopolitik Mihver" devletler olmaları yanında
"jeostratejik bakımdan aktif" ülkeler; yani, Brzezinski'nin
"Avrasya Balkanları" adını verdiği Kafkasya ve Orta Asya bölgesinde kültürel ve ekonomik çıkarlara ve nüfuza sahip oldukları için "Jeostratejik Oyuncu" özellikleri de bulunan iki ülke.
Brzezinski'ye göre, İran ve Türkiye bugün, jeopolitik eğilimleri açısından
"oynak" ve iç koşulları açısından
"yara alabilir" durumda. Eğer bu iki ülkede istikrar bozulacak olursa, bütün bölgenin büyük bir karışıklığa sürüklenmesi; patlak verebilecek etnik ve sınır çatışmaların denetimden çıkıp bölgedeki hassas güç dengesini perişan etmesi kuvvetle muhtemel.
Brzezinski'den bu uzun alıntıları yapmamın sebebi, ABD'nin Türkiye'nin jeopolitik eğiliminin değişmemesine ve iç istikrarının korumasına verdiği önemin nedenlerini oldukça net bir biçimde açıklıyor olması. Türkiye hükümetinin ("şimdilik 15 kocalı Hürmüz") Avrupa Birliği'ni
"jeostratejik perspektiften yoksun" olmakla itham ederken dayandığı çerçevenin de aşağı yukarı bu olduğu söylenebilir.
Çizilen bu çerçeveden ABD veya AB için değil de, Türkiye için ne gibi sonuçlar çıkarılabilir? Elbette ki ilk akla gelen, Türkiye'nin jeostratejik bir perspektife sahip olması; "jeopolitik mihver" vasfından uzaklaşıp "jeostratejik oyuncu" vasfını güçlendirmek için neler yapabileceğini düşünmesi ve yapması. Yani: İçinde debelendiği sorunları yüzünden istikrarsızlığa yuvarlanma tehlikesinden uzaklaşıp, güçlü bir piyasa demokrasisi olarak bölgesinde bir istikrar kalesi ve rol modeli haline gelmek için yapması gerekenleri bir an önce uygulamaya koyması.
Yani: Radikal Kürt milliyetçiliği ve radikal İslamcılık biçimlerine bürünerek karşısına dikilen sosyo - ekonomik ve siyasal sorunları halletmek için radikal ekonomik ve siyasi reform yapması. Vergi ve sosyal güvenlik reformu, özelleştirme başta olmak üzere makro - ekonomik istikrarı sağlamaya yönelik reformlar... Giderek artan doğrudan yabancı sermaye yatırımları aracılığıyla globalleşme, AB ile bütünleşme... Dileyen yurttaşlara ana dil ve kültürlerini serbestçe ifade ve koruma özgürlüğünün tanınması... İfade ve örgütlenme özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması... Yerinden yönetimin güçlendirilmesi... Sivil otoritenin tesisi... Siyasi parti sistemini ufalanmadan kurtaracak, istikrarlı ve güçlü hükümetlerin kurulmasını sağlayacak bir
seçim sisteminin benimsenmesi...
Yapılması gerekenler biliniyor da; bunları kim, nasıl yapacak?
Yazara EmailS.Alpay@milliyet.com.tr