Kadri Gürsel

Kadri Gürsel

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1978’deki son 1 Mayıs’tan tam 32 yıl sonra, 2010’da İşçi Bayramı’nı Taksim’de yasaksız kutlayanlar bunu iktidarın lütfuna borçlu değillerdi. Taksim’i yeniden 1 Mayıs’a açan, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama hakkı için yıllarca acımasız polis şiddetini, biber gazını ve hatta öldürülmeyi göze alarak “yasadışı gösteri” yapan grupların ve sendikal hareketin kararlılığıydı.
Taksim’de 2010, 2011 ve 2012’de özgürce ve olaysız kutlanan 1 Mayıs’lardan sonra iktidar, alanda açtığı inşaat çukurunu bahane ederek bu kez Taksim’i İşçi Bayramı’na kapattı.
İktidar dün İstanbul’da işçileri ve sol grupları alana sokmamak için harcadığı mesai ve kamu bütçesinin çok daha azıyla, o çukuru gösteri alanından tamamen yalıtmak ve bir risk olmaktan çıkarmak için gerekli fiziki önlemleri alabilirdi. Bu maksatla sendikalarla etkili bir koordinasyon da sağlanabilir, bunun sonucu insanlar kendileri için çok büyük anlam ifade eden bu günü yine Taksim Meydanı’nda kutlayabilirdi.
Ama iktidar bunu yapmayıp, işçileri ve onların yoldaşlarını o çukurun henüz çok uzağındalarken ıslatıp dövmeyi ve gaza boğmayı tercih etti. Şehrin yollarını, köprülerini kapattı, vapurları bağladı, toplu ulaşımı engelledi... Neden?
İşçiler çukura düşmesin diye mi?
Hayır. Amaç işçilerin çukura düşmemesi olsaydı, o çukurun çevresi ne yapılır edilir, içine düşülmeyecek hale getirilirdi.
Amaç, Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs’a yeniden kapatmaktı ve çukur bunun bahanesi oldu.
Ve iktidar dün yeniden, kendisini 2010’da Taksim’i açmaya iten etkenlerden en önemlisi olan o “kararlılık”la İstanbul sokaklarında yüz yüze geldi.
Fakat iktidar da çok kararlı görünüyor bu kez.
1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama arzusundaki manayı kavramamakta direnenlere nispet, biz gelin iktidarın Taksim’i 1 Mayıs’a kapatma kararlılığının nedenlerini anlamaya çalışalım.
2010’da Taksim’in 1 Mayıs’a açılmasında, bunu zorlayan sendikalar kadar olmamakla birlikte, iktidarın anayasa değişikliği referandumu öncesi sözde “12 Eylül’le hesaplaşma” vaadiyle “evet” oyu isteyeceği kesimlere bir “çiçek atma” niyeti de rol oynamıştır. Meydanı 12 Eylül’ün en büyük mağdurlarına kapalı tutarken, “12 Eylülcüleri yargılayacağım” demek inandırıcı olmazdı.
Gelgelelim 2010’dan bu yana çok sular aktı köprülerin altından... AKP, referandumla birlikte iktidarını pekiştirdi ve kendi Türkiye’sini kendi bildiği şekilde düzenlemeye koyuldu.
Bu arada üç yıl, Taksim’deki her 1 Mayıs’ta AKP’yi rahatsız eden pankartlar açıldı, sloganlar atıldı.
Maalesef iktidar yılda sadece bir gün oluşan o protest manzaraya bile tahammül edemedi.
Diğer taraftan bu muhalefetsizlik özlemi dünkü yasağın sadece bir yönüdür.
Asıl güdücü irade, tarihseldir, derindir.
Türkiye’nin en önemli toplumsal-siyasi şehir merkezi Taksim’in dönüştürülmesi, ideolojik ve politik bir projedir.
Yayalaştırma, cami ve bu “Topçu Kışlası/AVM” projesiyle yeni iktidar, “Kemalist Cumhuriyet” döneminin eseri Taksim’e silinmeyecek bir şekilde damgasını basıyor.
Eski rejimin eskide kaldığının sembolizmi Taksim’e mutlaka kazınmak isteniyor.
Türkiye değişirken Taksim aynı kalamazdı, yoksa Türkiye’nin gerçekten değiştiği yeterince anlaşılmazdı.
Taksim, yeni iktidarın meşrebine uygun biçimde “muhalefete kapalı alan” olacak.
Zaten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik bundan böyle Taksim’de 1 Mayıs olmayacağını dün ilan etti. Çelik, Başbakan’ın Avrupa ve Anadolu yakalarında birer yeni miting alanı yapılması için talimat verdiğini bildirdi.
Çukur kapatılınca Taksim açılmayacak.