Kadri Gürsel

Kadri Gürsel

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mayın tartışması, Türkiye’de iktidar kadar, “muhalefet” diye de bir sorunun olduğunu bir kez daha gösterdi.
İki nedenle...
Birincisi, meclisteki muhalefet, özellikle de CHP, Suriye sınırı boyunca uzanan arazi şeridinin bu araziyi mayınlardan temizleyecek olan şirketin kullanımına verilmesini öngören yasa tasarısına sadece karşı çıkmakla yetindi; ama bunu yaparken ikna edici alternatifler sunamadı.
Organik tarım için mükemmel durumda olduğu bildirilen bu arazinin, ekonomik rantabilitesini berhava etmek pahasına küçük parseller halinde bölge halkına dağıtılmasını savunmak en hafifinden popülizmdir. Arazinin tarıma açılmasından azami toplumsal ve ekonomik faydanın alınması için daha yaratıcı öneriler getirmek, projeler sunmak bu muhalefetin aklına gelmemiştir.
AKP’nin yasa tasarısında yöre halkı için öngörülen rolün ise temizlenen arazilerde tarım işçisi olarak çalışmak veya kiracılıktan öteye gitmeyeceği anlaşılıyor.
Mayınların maliyetsiz temizlenmesi için başvurulduğu söylenen bu “yap-işlet-devret” formülünde, projenin yöre halkına sağlayacağı toplumsal ve ekonomik fayda, öyle görünüyor ki önem sırlamasında sonuncu geliyor.

Anti-semit paranoya
Muhalefetin ikinci sorunu da yasa tasarısına gösterdiği tepkilerin “yabancı düşmanı” (zenofob) ve izolasyonist karakteridir.
Bir parti, arazilerin işletme hakkına sahip olacak şirkete sırf yabancıdır diye karşı çıkıyorsa, bu çağdışı, zenofob bir zihniyetin ifadesidir. Ama daha vahimi, o şirket İsrailli olacak diye karşı çıkıyorlarsa; o zaman bu itirazlarının, varsa somut nedenlerini açıklamalıdırlar. Yoksa, bu tutumları ancak ırkçı, anti-semit paranoyanın dışavurumuyla izah edilebilir.
Başbakan Erdoğan’ın “İsrail şirketi” tartışması bağlamında, “Farklı etnik kimlikte olanlar kovuldu (...) Bu faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” derken Özalvari bir çıkışla gündemi değiştirdiği ortada.
Cumhuriyet döneminde azınlıkların bu toprakları terke zorlanmış olmasıyla Türkiye’nin mutlaka yüzleşmesi gerektiği doğru olmasına doğrudur da, bu konu şimdi şu mayın temizleme yasa tasarısıyla ilgili tartışmayı gölgelememeliydi.
Ayrıca, Başbakan’ın sözlerinde samimi olduğundan kuşkuluyum... Daha dört ay önce sempatizanları, karşısında her fırsatta “Kahrolsun İsrail” diye slogan atıyor, anti-semitizm kabarıyor ve Yahudi vatandaşlarımız korku içinde yaşıyor iken sesini yükseltmeyen “Davos fatihi”nin, şimdiki “faşizanlık” saptamasıyla özeleştiri yapmış olduğunu mu kabul edeceğiz? 

Demokrat Parti’nin önerisi
Demokrat Parti (DP) dün Ankara’da mayınlı arazilerle ilgili somut önerilerini “Bir mayın temizle üç çiçek açsın” sloganıyla açıkladı.
Önerileri yapıcı, çözüm ve proje bazlı muhalefetin olumlu örneği olarak görüyor ve önemsenmeye değer buluyorum.
DP de CHP gibi, mayınların NATO’ya bağlı, kısa adı NAMSA (NATO İkmal ve Bakım Ajansı) olan tecrübeli kuruluş tarafından rahatlıkla temizlenebileceğini savunuyor.
Ancak DP bu noktadan sonra CHP’den ayrılarak, “mayınların temizlenmesiyle ortaya çıkacak olan zenginliğin bölge halkıyla paylaşılması için arazinin kullanım hakkına sahip olacak bir kamu yatırım şirketi kurulmasını” öneriyor.
Kendisi doğrudan yatırım yapmayacak bu şirket arazideki tüm yerli ve yabancı yatırımların kârından yüzde 49 pay alacak... Ardından şirketin tüm hisseleri bölge halkına dağıtılacak...
DP’nin önerisi eğitime destek amaçlı. Hisse dağıtım kriteri ise “orta öğretime devam eden çocuk sayısı”... “Orta öğrenimdeki her çocuk başına bir, çocuk kızsa iki hisse verilmesini” öneriyor DP.
Hesabını da yapmışlar... Şirketin toplam 380 bin hissesi olacak. Kısaca, 2020 itibarı ile hisse başına yılda 513 TL gelir dağıtılmasını öngörüyorlar. Her iki kızını da okutan bir aile için bu rakam 2 bin TL’yi aşıyor.
DP açıklamasında “AKP’nin formülünde bu sermaye birikimi yatırımcı şirketler ve onların ortakları tarafından paylaşılmaktadır” deniyor.