Kemal Kılıçdaroğlu’na takılan “Gandi” adı çok tutmuştu ya... Kılıçdaroğlu, rüzgârını estirdiği müddetçe “Gandi Kemal” diye anılır sandık.
Gazetecilikte “ilk” olmak hoştur, güzeldir; durumlara ve insanlara ad koymak da, hele tutarsa işin şanındandır. Son günlerde Gandi adının “telif hakkı” hususunda yaşanan küçük tartışmaya bu gözle bakmak gerekir.
Benim katkım, “Gandi adını kim taktı tartışması”nın başladığı gibi bitmesi gerektiğini söylemek olacak.
Nasreddin Hoca fıkrası gibi; “Yorgan gitti, kavga bitti” misali...
Dün çok önemli iki gelişme yaşandı Türkiye’de.
Biri tarihsel önemde: Dünkü CHP kurultayında geçerli oyların tümünü alarak partisinin yeni genel başkanı seçilen Kemal Kılıçdaroğlu, bununla kalmadı; örgütü iktidar alternatifi haline getirebilecek olumlu bir değişim ve dönüşümün lideri de olabileceğinin güçlü işaretlerini verdi.
Bu kadar önemli olmasa da ikinci gelişme, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin genel başkanlığına yükseldiği gün “Gandi Kemal”likten istifa etmesidir.
Yaptığı ateşli konuşmadan ve hatta daha öncesinden anladık ki Kılıçdaroğlu “Gandi Kemal” olarak anılmaya pek hevesli değilmiş... Kendisine “Gandi Kemal” adını takan medyanın iştiyakını kırmamak için olsa gerek, bu nama itiraz etmiyormuş.
Televizyondan izledim... Konuşmasını yapmadan önce, kendisine ayrılan yerde değil de İstanbul delegelerinin arasında oturarak anti-elitist içerikli bir mesaj verdiği sırada kendisine mikrofon uzatan haberci, “Gandi Kemal” diyecek oldu... Kılıçdaroğlu, “Benim adım Kemal” diye düzeltti.
Ve fonda “Kılıçdaroğlu marşı” çalmaktaydı...
“Kılıçlar çekildi bu bir düello”...
Yalan değil... Dünkü kurultayın İnönülü, Baykallı o eski kurultaylara göre olağanüstü coşkulu atmosferi; yaşanan büyük izdiham ve en önemlisi de Kılıçdaroğlu’nun konuşması, CHP’nin üzerindeki ölü toprağını atarak adeta “kılıç çektiğini” haber vermiyor muydu?
Nerede “Gandi Kemal”in sükûneti, nerede dünkü o ateşli konuşma... Arada dağlar kadar fark vardı.
Kılıçdaroğlu gerektiğinde sesini yükseltmeyi biliyormuş; dün bunu gördük.
Konuşmasının odağındaki sözcük “halk” idi...
“İlk sözümüz halk, son sözümüz de halk olacak” dedi.
“Emekçilerin, işçilerin, yoksulların haklarını korumak için geliyoruz” dedi... Sendikalaşma ve toplu sözleşme hakkına vurgu yaptı; “Örgütlü toplum istiyoruz” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında verdiği bu mesajlar, sol yanı güçlenmiş, çalışan kesimlerin hak ve çıkarlarını gözeten bir siyasi anlayışla yola koyulmak istediğini gösteriyor... Baykal’ın soldan mahrum bıraktığı ana muhalefetin buna çok ihtiyacı vardır.
Bundan sonra Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’den beklenen, bu sol retoriği, işsizlik başta olmak üzere çalışan kesimlerin sorunlarını hafifletmeye namzet, somut ve ikna edici projelerle desteklemesidir.
“Üreten ve ürettiğini hakça bölüşen bir Türkiye” demek yetmez. Bunun nasıl olacağını da mutlaka anlatmalıdır.
Kılıçdaroğlu, “demokrasinin çıtasını yükseltmek”ten birkaç kez söz etti.
Parti içi demokrasinin önce CHP’de egemen kılınacağını söylemesi önemli...
Yüzde 10 barajını indirmekten, yeni bir anayasadan söz etmesi de öyle.
Uzunluğu nedeniyle zorluk çıkaran “Kılıçdaroğlu” soyadı yerine halkın kendisini “Kemal” ön adıyla anacağının farkında olmasının siyasi karşılığı, baş rakibine “Recep Bey” adını takmasıydı.
Galiba siyaset yeni bir denge üretiyor...
“Halkçı Kemal”, “Recep Bey”e karşı...