Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da 16’ncısı düzenlenen “Forum 2000” adlı uluslararası konferansın bu yılki konusu “Medya ve Demokrasi”ydi.
Kısaca, medya ve demokrasi arasındaki ilişki...
Türkiye gibi özgür medyanın toplum açısından taşıdığı hayati değerin henüz tam olarak anlaşılmadığı bir ülkede yaşıyorsanız, işte size bir gazeteci olarak Prag’a gelmek için önemli bir neden...
Çek başkentinin içinden kıvrılarak geçen Vlatava nehri üzerindeki Zofin adasında, 19’uncu yüzyılın ikinci çeyreğinde yapılmış, adayla aynı adı taşıyan ihtişamlı saray, “Forum 2000”e ev sahipliği yapıyor. “Zofin Sarayı”nda dünyanın dört bir tarafından gelmiş gazeteciler, politikacılar, demokrasi aktivistleri ve akademisyenlerle birkaç saat geçirince, bizi buraya getiren nedenlerin birçoğumuz açısından benzer olduğunu anlıyoruz.
RUS?OTORİTER?MODELİ ORTADOĞU’DA?YAYILIYOR
Bu insanlarla, içinde yaşadığımız kısıtlanmış özgürlükler ortamına dair görüş ve tecrübelerimizi paylaştığımız forumlar, bizlere bu dünyada sorunlarımızın birbirine çok da uzak olmadığını öğretiyor. Size aşağıda bunun çarpıcı bir örneğini sunuyorum. Önceki gün “Medya ve Özgürlük” konulu panelde konuşan, liberal eğilimli “Rus Birleşik Demokratik Partisi”nin (Yabloko) kurucusu ve eski lideri Grigori Yavlinski’nin söyledikleri...
Uzunca bir alıntı yapacağım:
“Özgür basının olmadığı yerde özgürlük de yoktur; nokta. Bizim Rusya’da ifade özgürlüğümüz var. Sorun, görüşlerimizi ifade ettikten sonra özgür kalıp kalamayacağımızla ilgili.
Rusya’da özgür, bağımsız ve siyasi bakımdan etkili medya yoktur. Bir medya kuruluşu ne zaman popüler ve güçlü hale gelirse (iktidar tarafından) durdurulur ve yok edilir. Bütün medya devlete aittir ve bizzat Bay Putin tarafından yönetilir. Özellikle televizyon alanında bütün belli başlı kararlar Putin tarafından alınır ve dikte edilir.
Rus halkı Rusya’da özgür bir basın için çok da talepkar değil. Halk 90’lı yıllarda yaşananlar yüzünden medyaya bütün güvenini kaybetmiştir. Ama halk kurumlara ve siyasete de güvenmiyor.”
Yavlinski, halkın medyaya, kurumlara ve siyasete olan güvensizliğinin otoriterleşmeye zemin hazırladığını söyledi ve “otoriter çözüm modeli”nin, isimlerini zikretmediği “bazı Ortadoğu ülkeleri” tarafından örnek alındığını belirtti.
Liberal Rus politikacıya göre bu durum “özgürlüklerin artan ölçüde kısıtlanması” sonucunu doğuruyor. Nihayet Yavlinski, medya özgürlüğünün “kesinlikle hayati önemde olduğunu ve toplumların bunu elde etmek için büyük bir bedel ödemek zorunda kalacağını” belirtti.
Aynı panelde konuşan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Medya Özgürlüğü Temsilcisi Dunja Mijatovic’in söyledikleri, medya özgürlüğünün kısıtlandığı ülkelerde şöyle ya da böyle bir bedelin ödenmesinin kaçınılmaz olduğunu anımsatıyordu.
Gerçek suçları “iktidar eleştirisi yapmak” olan gazetecilerin, blogçuların, sosyal medya aktivistlerinin, alakasız suçlardan cezaevine atılarak ödedikleri bedel... Bir de bütün toplumun baskılar karşısında sinerek susmayı ve bu şekilde ifade özgürlüğünü kullanmamayı kabul ettiği için ödediği bedel.
‘GİDEREK?SESSİZ?VE TEMKİNLİ?OLMANIN BÜYÜK RİSKİ’
Mijatovic bunu da şu veciz sözlerle ifade etti:
“Söyleyeceğimizi giderek daha sessiz ve daha temkinli söyler hale gelmek bizi toplumların geçmişte yaşadığı karanlık zamanlara geri götürür”.
Gazeteciler, medya özgürlüğünün toplum için neden hayati önemde olduğunu anlatmak gibi bir görevle de karşı karşıya...
Bu bakımdan, çok uzağa gitmeden, konferansta dağıtılan “AGİT Medya Özgürlüğü Temsilciliği” broşüründen iki paragrafı alıntılıyorum: “Demokratik toplumların sürdürülebilir gelişmesi, insanların iyi bilgilenmesine, enformasyona serbestçe erişip onu paylaşabilmelerine ve fikirleri tartışabilmelerine bağlıdır”.
Bir de şu: “Hükümet kontrolünden muaf özgür medya, uluslararası gerilimleri azaltıp çatışmaların önlenmesine yardımcı olan özgür fikir tartışmasını teşvik eder”.
Demek ki özgür medyanın lüzumsuz savaşlardan korunmakta da faydası olabilirmiş. Panellerden birini yöneten Çek gazeteci Petr Brod’un veciz ve anlamlı bulduğum sözünü de aktarıyorum:
“Yolsuzluklar her yerde var. Ama özgür basın olmazsa onlardan hiç haberimiz olmaz.”
Ne demek şimdi bu?
Türkiye’de ya hiç yolsuzluk yok, ya da özgür basın yok demek.
Çek başkentinin içinden kıvrılarak geçen Vlatava nehri üzerindeki Zofin adasında, aynı adı taşıyan ihtişamlı saray, “Forum 2000”e ev sahipliği yapıyor. Zofin Sarayı dünyanın dört bir tarafından gelmiş gazeteciler, politikacılar, demokrasi aktivistleri ve akademisyenleri ağırlıyor.
Vaclav Havel’siz ilk forum
Doğu Avrupa’daki özgürlükler mücadelesinin en önemli liderlerinden, yazar, aktivist ve eski Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Havel geçen aralıkta yaşama veda ettiği için, kurucusu olduğu “Forum 2000” bu yıl ilk defa onsuz toplandı. Dolayısıyla Havel’in ahlaki ve entelektüel mirası, forumun ikinci odak konusu olarak ele alındı. Otoriter ve totaliter rejimler karşısında bireyin özgürlükçü direnişinin fikri yapı taşlarını döşediği 1978 tarihli çok önemli makalesi “İktidarsızların Gücü”nün, günümüzdeki fikir ve medya özgürlüğü sorunu açısından ne ifade ettiği tartışıldı.
Mesela eski Avustralya Dışişleri Bakanı Gareth Evans, “iktidarsızların gücü”nü, “bireyin otoriter rejimin kurguladığı yalanın içinde yaşamayı reddetmesi” şeklinde tanımladı.
Güçsüzün gücü, “rejimle işbirliğini reddetmek” ama aynı zamanda “ülkeyi terk etmeyi de reddetmek”... Kısacası ve hepsi, “ahlaki üstünlük”.
İngiliz düşünür ve siyaset bilimci Roger Scruton, “Tek başına bile kalsa, bireyin doğruyu ve gerçeği söylemekte ısrar etmesinin ona sağladığı büyük güce” vurgu yaptı.