Hangi ülke komşularıyla sorunları olsun diye yanıp tutuşur? Bütün devletler yakın ve uzak komşularıyla ilişkileri sorunsuz olsun ister.
Bu bakımlardan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu patentli “Komşularla Sıfır Sorun” bir temenni ya da bir niyetten ibaretse, kimse bu arzuyu besleyene kuşku ile bakmaz.
Hakikaten, “Sıfır Sorun” denen “şey” nedir?
O “şey” sadece bir temenniyse, demek ki teflonla kaplanmıştır. Yanmaz, yapışmaz, bitmez, kül olmaz. Soylu arzulara, ulvi niyetlere sahip olmanın başarısızlık sayıldığı nerede görülmüş?
Ama o “şey” bir “politik stratejiyse”... Ki öyle. O zaman niyetlerden ziyade, bu politik strateji doğrultusundaki performansın başarısını sorgulamak gerekmez mi?
“Sıfır Sorun” denen politik stratejinin henüz duvara toslamamış olduğu günlerdeyken bu köşede defalarca yazdık; “Dünya ve uluslararası sistemle arasında birçok sorun olan komşularla, Türkiye’nin sıfır sorunu olsun diye çabalamak, Türkiye’nin dünyayla birçok sorunu olmasına davetiye çıkarmaktır” diye...
Endişemiz, “İran’la sıfır sorun”dan başkası değildi aslında...
Çünkü İran’ın nükleer politikası çatışmacıydı; sorun üretiyor, büyütüyor ve Türkiye’yi de tehdit ediyordu.
Ne oldu sonra?
NATO’nun geçen kasımdaki Lizbon zirvesi öncesinde Türkiye’ye soruldu: İran’la mı sorun istersin, yoksa uluslararası siyasi ve ekonomik sistem ile mi? Tamam mı, devam mı?
Türkiye o zirvede artık nihayet doğru kararı vererek İran’la sorun sahibi olmayı seçti. “Füze Savunma Sistemi”nin radar unsurlarını kendi topraklarında konuşlanmasına yeşil ışık yaktı. Sadece dünya sistemi ve Batı İttifakı içindeki konumunun korunması açısından değil, İran’la arasındaki stratejik dengenin daha beter bozulmaması için de ehven-i şer olanı yaptı.
Ama bu arada “Sıfır Sorun” adlı politika en iddialı, en stratejik, en önemli halkası olan İran’dan kopuverdi; dağıldı gitti.
Bütün bunları daha önce yazdım; şimdi tekrar etmemin bir nedeni var.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçen pazar CNNTürk’e konuşurken bakın ne dedi: “Biz sıfır sorunu rejimlerle değil öncelikle halklar arasındaki ilişkilerde gerçekleştirdik. (...) Şimdi bir-iki ülkenin iç sıkıntıları nedeniyle bu kavram devreden çıkmadı, daha güçlü şekilde halklar bazında devrededir ve devam edecektir”.
Doğru değil. “Sıfır Sorun” İran rejimiyle gerçekleştirilmek istendi ama başarılamadı. Türkiye’nin dünya ekonomik ve siyasi sistemi içindeki müesses konumu, AKP iktidarına, sorunlu bir komşuyla ülkenin ilişkisini kendi ideolojik meşrebi doğrultusunda belirleme şansını vermedi.
“Sıfır Sorun” Suriye’deki diktatörlükle de gerçekleştirilmek istendi, ancak başarılamadı. “Arap Baharı”, kendi halklarıyla birçok sorunu olan diktatörlerle Türkiye’nin sıfır sorununun olamayacağını belletti. Aksi, yani kendi halkını kurşunlayan diktatörlerle sıfır sorun, dünyada meşruiyet kaybına neden olacaktı.
Öte yandan, “Sıfır Sorun” bir halkla ilişkiler kavramı olmaktan ibaret ise Sayın Davutoğlu haklıdır. Arap halklarıyla ilişkilerde sorun sıfırdır.
Bir husus daha var ki Sayın Davutoğlu onda da sadece kısmen haklı. “Bu kavramı geliştirirken hedeflediğimiz bütün unsurlar gerçekleşmiştir” diyor.
Bütün unsurlar değil, bazıları... Türkiye’deki siyasi kültürün, yani siyasetin referans değerler bütününün Ortadoğululaştırılması babında, “Sıfır Sorun” politikası ile bu iktidar önemli skorlar kaydetmiştir. Evrensel değerler ile Türk siyasetinin değerleri arasındaki makas açılmıştır. “Eski Sıfır Sorun”un iç stratejik hedefi de buydu zaten.
Evet, “eski sıfır sorun”.
Çünkü “Komşularla Yeni Sıfır Sorun” pekâlâ olabilir.
Bu yazının başlığı bana değil, AKP iktidarına yakın görüşleriyle tanınan ve gazetecilik de yapan bir siyaset bilimciye ait. Geçenlerde İstanbul’da düzenlenen bir toplantıdaki konuşmasında “web 2.0”a nazire olarak, “Sıfır sorun öldü, yaşasın sıfır sorun 2.0” dedi; ben de o “2.0”dan ne anladığımı cevabımda şöyle izah ettim:
“Evet sıfır sorun öldü; yaşasın kendi halklarıyla ve dünya sistemiyle sorunu olmayan komşularla sıfır sorun”.