Brasilia
“Barış”, tek kelimeyle heyecan verici, soylu ve yüce bir kavram... Bir insanlık ideali.
Ve bir değil iki kelimeyle düşünüldüğünde, mesela başına bir “iyi” eklendiğinde tarihsel derinlik kazanıyor.
“İyi barış”, herkes için iyi olan barıştır ve uzun sürer.
“İdeal barış” ise ebedidir.
Dolayısıyla biz en azından “iyi bir barış”ı istemeliyiz.
Diğer taraftan “İyi bir barış olsun” demek, “Barış kötü olacaksa hiç olmasın” demek değildir.
Kötü barışlar da olacaklarsa olurlar, ama ömürleri zaten kısadır. Kötü barışlar elbette savaştan iyidirler; lakin o kadar da heyecan verici değillerdir.
Abdullah Öcalan’ın geçen perşembe Diyarbakır’da Nevruz alanını dolduran yüzbinlerce Kürde hitaben okunan mesajını “ebedi barış”ın terazisinde tartmalı ve “En azından barışın iyisi olsun” demeliyiz.
Öcalan’ın mesajında, kendince ve üslubunca barış sürecinin menzili vardı, yönü vardı, tarifi ve vizyonu vardı ama yol haritası yoktu ve zaten bunun olması da siyasetin doğasına aykırıydı.
Öcalan’ın birkaç cümlesi bu menzillerin tarifini ve güçlü bir niyet beyanını içermekteydi.
“Artık silahlar sussun fikirler konuşsun noktasına geldik (...) Silah değil siyaset öne çıkıyor” dedi ki bu bir “ateşkes ilanı” değildi; “ateşkes ilanına davet” idi.
İmralı’da müebbet hapis cezasını çekmekte olan mahkum, gidilecek yönü gösterdi ama formel ateşkes ilanında zamanlamanın tayinini dışarıdaki “aktörlere” bıraktı.
Öcalan PKK’nın silahlı unsurlarını kastederek, “Artık sınır ötesine çekilme aşamasına gelinmiştir” derken menzile işaret etti ama o menzile kaç vakitte varılacağı hususunu yine dışarıdakilerin uhdesine bıraktı.
Dolayısıyla “harita”, barış ve çözüm yolunda tarafların atacağı karşılıklı adımlarla çizilecek.
Öcalan Diyarbakır’da olacakları değil, olabilecekleri söyledi... Öcalan’ın dile getirdiği niyet ve iradenin kuvveden fiile geçebilmesi için, yani ateşkesin resmiyet kazanması ve PKK’nın silahlı unsurlarının Türkiye sınırlarının dışına çıkması için şimdi güven artırıcı adımların atılması gerekecek.
Nedir bu adımların bazıları?
Basın, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması...
Bu bağlamda, teröristlik suçlamasıyla hapse atılmış binlerce Kürt aktivistin serbest bırakılması...
Öcalan, “Yeni mücadelenin zemini demokratik siyasettir”dedi. İfade ve örgütlenme özgürlüğü olmadan bu yeni zemin nasıl kurulacak? Silahtan, barışçı siyasete geçiş başka türlü nasıl sağlanacak?
Başbakan Erdoğan, muhtemel anayasa referandumuna kadar milliyetçi muhafazakar seçmenin nazarında teröre taviz veriyormuş gibi görünmemek için muhtelif güven artırıcı adımları “göstermeden” nasıl atacak acaba?
Bu tabii ki Başbakan’ın meselesidir.
Diğer taraftan, “teröre taviz veriyormuş gibi görünmek ya da görünmemek” kabilinden siyasetçi kuruntuları, Öcalan’ın Nevruz mesajında yansıttığı vizyon ile mukayese edilince ihmal edilebilir kalıyor.
Öcalan mesajında, hem de olabileceği kadar açık biçimde, Kürtler için ulus devletten vazgeçtiğini beyan ediyor, buna mukabil “Ortadoğu’nun iki stratejik gücü” olarak nitelediği Türklerle Kürtlerin kendi ortak geleceklerini Misak-ı Milli çerçevesinde yeniden kurmaları fikrini savunuyor.
Bu Misak-ı Milli vurgusuna dikkat. Tanımı gereği Irak Kürdistanı’nı da içeren Misak-ı Milli’nin modern zamana denk düşen formu, eşitlikçi temelde bir Türk-Kürt ittifakından başka bir şey olamaz.
Öcalan’ın barış vizyonu da zaten bir Türk-Kürt ittifakına işaret ediyor.
TC-PKK barışının vizyonu, Türklerle Kürtler için sürdürülebilir bir yeni ortaklık modeli olabilir.
Bu barışın iyi bir barış olabilmesi, çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasi temelinde kurulması gerekiyor.
Türk ve Kürt, iki otoriterlik arasında kurulacak bir barış, içeride yeni mağdur kesimler yaratacağı gibi dışarıda da emperyal bir tehdit olarak algılanır ve düşman üretir. Dolayısıyla “kötü bir barış” olur.
Biz iyi bir barıştan yanayız.