Altan ÖYMEN
ADI:
"Memurin Muhakematı hakkında Kanun - ı Muvakkat"
Yani: Memurların muhakeme edilmesi hakkında geçici kanun..
Kabul tarihi:
4 Şubat 1329 (1913)
Ülkemizde
"faili meçhul" cinayetlerle
"işkence" olaylarının aydınlığa çıkarılamamasında, bu kanunun oynadığı rol büyüktür.
Bu, memurlar için bir
"dokunulmazlık" kanunudur. Görevlerini yerine getirdikleri sırada suç işledikleri iddia edilen memurlar hakkında, savcıların soruşturma yapmasını - bazı istisnalar dışında - önler. Veya en azından geciktirir.
Kanuna göre, o durumdaki memurlar hakkındaki ilk soruşturma (Kanundaki deyimle
"tahkikat - ı iptidaiye"), bağlı bulunduğu üst makamlarca yapılır. Memur, devletin merkez örgütündeyse, bakanlık, taşra örgütündeyse Valilik o ilk soruşturmayı yapar veya yaptırır. Hazırlanan evrak, merkez memurları için Bakanlık nezdindeki kurullara, taşra memurları için İl İdare Kurulları'na sevkedilir. Memurun iddia edilen suçtan dolayı mahkeme önüne çıkarılması gerekli midir, değil midir, kararı o kurullar verir.
Kurul,
"gereklidir" sonucuna varırsa,
"lüzum - ı muhakeme" kararı verir.
"Gerekli değildir" sonucuna varırsa,
"men - i muhakeme" kararı verir.
Birinci halde memur mahkeme önüne çıkarılabilir. Ancak burada da bir sınırlama vardır. Mahkeme, memuru ancak, Kurul'ca kendisine gönderilen evraktaki iddialar için muhakeme edebilir. Eğer duruşma sırasında, memurun başka suçları da işlediği yolunda yeni iddialar ortaya çıkarsa, onlar için Kurul'un yeniden inceleme yapıp yeni bir karar oluşturması gerekir.
İkinci halde (Kurul kararının
"men - i muhakeme" diye çıkması halinde) memurun mahkeme önünde hesap vermesi - o karar idari yargı tarafından bozulup yeni bir karar oluşturulmadığı takdirde - mümkün değildir. (Hatta, kanundaki ifadesiyle
"memnu"dur. Yani, yasaktır).
* * *
1913 yılında - hem de
"geçici" adıyla çıkmış olan bu kanunun, çağdaş hukukun gerekleriyle bağdaşmadığı ve kötüye kullanılmaya çok müsait olduğu bellidir. Bir memur hakkındaki iddiaların yargı konusu olup olmayacağını belirleyecek olan ilk soruşturmayı, önce aynı mesleğe mensup amirleri yürütecek.. Sonra da, yargıyla ilgisi olmayan bir memurlar kurulu.. Böyle bir soruşturma ve karar süreci sağlıklı olabilir mi?
Bunun objektif bir soruşturma olmasına, bir kere,
"meslek dayanışması" gibi, amirin memurunu
"himaye etme" alışkanlığı gibi etkenler engeldir. Ayrıca, hakkında suç iddiası olan memurun suçunun sabit olması halinde, onun amirinin de bir sorumluluğu söz konusudur. En azından, emrindekileri iyi kontrol edememiş olma sorumluluğu.. Amir, kendi
"amirlik" yeteneklerine de gölge düşürebilecek olan
"lüzum - ı muhakeme" yolunu tercih eder mi?
Özetle: Bu
"Memurin Muhakematı hakkındaki kanun - ı muvakkat", memurların işlediği suçların soruşturulmasını değil, soruşturulmamasını sağlamak için çıkarılmış gibidir. Bunun,
Devlet'in 1913 yılındaki otoriter yapısı açısından anlaşılabilir bir yanı vardır. Meşrutiyet dönemine de geçmiş olsa, o zamanki Osmanlı Devleti, memurunu adalet karşısında güçlü tutma alışkanlığındaydı. Memur, Padişahı temsil eden, onun adına uygulamalar yapan kimseydi. Kişilere karşı işlediği bir suç, eğer o suçun
"Devlet"e bir zararı yoksa, Devlet'in himayesi altına sokulabilirdi.
Ama bu anlayış, 1913 yılında var olan devlet anlayışıydı.. Bu, uzun zamandan beri sürdürdüğümüz
"demokratik devlet" olma iddiamızla bağdaşabilir mi?
* * *
Bağdaşmadığı çoktan beri bellidir. O kanun yüzündendir ki, birçok devlet memuru hakkındaki suç iddiaları, İl İdare Kurulları barajını aşamamış, o iddiaların doğru olup olmadığını yargı yoluyla saptamak mümkün olmamıştır. Bazı olaylarda ise, o baraj aşılmıştır ama, neden sonra.. Suç iddialarıyla ilgili delillerin ortadan kaldırılıp, tanıkların etki altında bırakılmalarına imkan veren bir zaman geçtikten sonra..
Dün üzerinde durduğumuz Metin Göktepe olayında, Göktepe'nin öldürülüşüyle, İl İdare Kurulu'nun sanık polisleri saptayıp mahkemeye sevkedişine kadar geçen zaman, toplumsal ve siyasal kaynaklı demokratik baskılar sayesinde, emsaline göre kısa olmuştur. Fakat gene de bir ayı aşmıştır.
Bir öldürme olayının yargı önüne gelmesini durduran o
"bir ay", emsaline göre kısa gibi görünse de, az bir zaman mıdır? Kaldı ki, o kararın çıkışından sonra, gene o eski kanunda yer alan
"himaye" anlayışının sonucu olarak, yargı sürecinin belirli aşamalarında, sanıkların mahkeme önüne çıkarılmasını önleyecek çeşitli engellemeler birbirini izlemiştir.
Evet,
"Memurin Muhakematı hakkında Kanun - ı Muvakkat" .. Bunu değiştirip çağdaşlaştırmak için şimdiye kadar birçok girişim yapıldı. Meclis'te de - CHP'lilerin verdiği - yasa önerileri
"Komisyon"da bekliyor. Fakat
"insan hakları" konusunda hassas olduğunu ilan edip duran hükümet, bu konuda üzerine düşeni, niçin hala yapmıyor veya yapamıyor?.
Yazara EmailA.Oymen@milliyet.com.tr