11.04.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
Duygu Asena
"....SEVGİLİM benim... Hesap ettim, iki gün sonra senden ayrılalı tam 7 ay olacak. 7 ay! Dile kolay! Biriciğim! Verdiğin müjde, müjdelerin müjdesidir benim için. Bütün insanların yüzüne karşı; işte benim karım diyebilmek zevki... Biz yıldızların, tabiatın şahitliği ile evleneli yıllar oldu. Şimdi de insanların kararıyla evleneceğiz. İlk düğünümüzü bir gecenin açıklığında yapmıştık. Yalnız ikimizdik. İkincisini Lala'da yaparız ve dostlarımız da yanımızda olur. Mektubunu ve telgrafını bekliyorum. İçimde bir galiba var. Bu galibanın silinmesi senin elinde. Seni kucaklarım, kucaklarım, kucaklarım. Nişanlın."
"Karıcığım, seni niçin seviyorum sanıyorsun? Yalnız altın ışıklı gözlerin ve ateş parıltılı saçların için mi sanıyorsun? Onlar için de elbette, fakat asıl kafan için, kalbin için, insanlığın için... Bunu unutma... Karıcığım.... Seviştiğimiz duyulmuş... Kabahat bendeymiş... Doğru... Olsun... Fakat ben böyle kabahate razıyım. Kızma! Samimiyetimi söylüyorum... Aman bana mektup yaz. Ne kadar acı olursa olsun. Razıyım. Tek yaz! Hapisteki bir adama her şey yazılır. Aldırma... Senin dertlerin, asabiyetlerin, senin her şeyin benimdir..... Günler kuş gibi geçseler ve sana kavuşsam... İşte o kadar. Seni kucaklarım."
"Karıcığım... İki gözüm. Ne olur sen de bana yazdığın mektuplardan birisinin tepesine 'kocacığım' diye yazsan... Bunu bekledim... Nihayet dayanamadım. Söyledim....."
Elimde Adam Yayınları'ndan çıkmış iki cilt kitap. Nazım Hikmet / Piraye'ye Mektuplar... Yutarcasına okuyorum, yüzümde sürekli bir gülümseme... Hangi birini alsam yazıma, hangi birini? Ne aşk, ne kadın, ne adam... Kim daha şanslı Nazım mı, Piraye mi? Yoksa bu aşkı yaşayabildikleri için ikisi de mi? Hep derler Nazım çapkınmış, kadınları üzmüş... Sorarım size hangisi çapkın değil, hangisi kadınları üzmüyor? Ama hangisi birlikte olduğu sürece kadını böylesine hoş tutuyor, bu kadar içten, bu kadar kompleksten uzak, bu kadar güzel şeyler söylüyor, yazıyor?
Bütün kadınlar gibi Piraye de ne acılar çekmiştir kimbilir... Ama hangi kadına nasip olmuştur böylesi bir tutkuyla sevilip bir de bunları yoğun yoğun görmek, duymak?
"...... Şimdi gelelim bize, yani yalnız ikimize, yalnız ikimizin yüreğine ve etine: Canım, bir tanem, bana ne güzel şeyler yazmışsın. Ama ben o sana çapkın çapkın bakan kendi fotografımı kendimden kıskandım. O ne bahtiyar gölgedir ki sahibinden çok seni görmek bahtiyarlığındadır. Bilseydim o münasebetsizi sana yollamazdım. Ben seni kendi resmimden, kendi gözümden ve gölgemden kıskanacak kadar seviyorum, anlıyor musunuz? Bunu anlıyor musunuz, Bayan Pirayende, Hatice, Zekiye, Ran? Hepinizi, ama seni hepsinden çok ve en başta ve en sonda ve en ortada, iftarlık, ana yemek ve yemiş gibi kucaklarım."
".... Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. Erken uyuyor, erken kalkıyorum, muntazaman sabahları idman yapıyorum. Sabahları sigara da içmiyorum. Velhasıl senin gözüne girmek, erkek olarak hoşuna gitmek için ne lazımsa hepsini yapacağım ve sen bana ilk defa bir erkeğe aşık olunur gibi aşık olacaksın. Seni seviyorum."
Ayrılık acısıyla da yaşasa, içi özlem dolu da olsa, bunları okuyan kadın mutludur... Söyleyen, konuşan, dokunan, okşayan erkekle beraber olan kadın mutludur. "O bir büyük şair, o elbette yazacak ve söyleyecektir" diyecek olursanız... "Seni seviyorum" demek için büyük şair olmak mı gerekiyor, bunu diyebilmek bir lütuf mu ki esirgiyorsunuz sevgilinizden diye sorarım.
Yazara E-Posta: D.Asena@milliyet.com.tr