Yazarlar Körükörüne Avrupa - 1

Körükörüne Avrupa - 1

17.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Körükörüne Avrupa - 1

Körükörüne Avrupa - 1

Ali SİRMEN

TARİHLERİNİ bilmeyip, belleği sığ olan toplumların akılları keskin, görüşleri de geniş olamaz.
Bugün içinde yaşadığımız olaylara, örneğin Avrupa ile ilişkilere gözatıldığında, eğer belleğimiz sığ olmasaydı, benzerlerinin pek uzak sayılmayacak olan geçmişimizde de yaşandığını görürürdük.
Türkiye'de "Çağdaşlaşma" süreci olarak, hep Tanzimat dönemi gösterilir.
Doğrudur da...
Ama Tanzimat, çok tartışılmış, çok eleştirilmiş bir dönemdir.
O tartışmaya daha sonra geleceğiz. Ama şimdilik, bir üst yapı kurumu olarak niteleyebileceğimiz, getirdiği kimi müesseselerin yararı kuşku götürmeyen, Tanzimat'ın altyapısını oluşturan, 1838 İngiliz - Türk Ticaret Antlaşması'na kısaca gözatalım.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Mahmud II. geniş çaplı reform dönemini başlattığında, bir yandan devlet dağılma sürecine giriyor, öte taraftan da, Napolyon Savaşları sonrası Avrupa yeni pazarlar kavgasını sürdürüyordu.
Osmanlı ise artık yalnızca Avrupa devletlerinin kah birinin, kah öbürünün desteğiyle ayakta durabilen garip bir "denge!" politikası uyguluyor, Mora İsyanı'nı Mısır Valisi Mehmet Ali'nin yardımıyla bastırırken, kendisine vaat edilenler verilmediği için, ayaklanan ve Konya'ya kadar gelip, İstanbul güçlerini yenen Mehmet Ali'nin oğlu İbrahim Paşa'nın açtığı gediği de dış destekle kapatıyordu.
İşte bu dönemde, ilerde sadaretten azledildiğinde, İngiliz Büyükelçisi'nin müdahalesiyle, yeniden makamına önecek kadar İngiliz adamı ve hayranı olan Mustafa Reşit Paşa'nın telkinleriyle, 1838 İngiliz - Türk Ticaret Antlaşması imzalanıyordu.
Antlaşma kısaca, Osmanlı ile ticaret yapan yabancıları yeddi vahit denen tekel sisteminden (gerçekten bu mallara Osmanlı tebasından bir tüccara satmak zorundaydılar) kurtarıyor, ayrıca tek vergilendirme usulü ile yabancı tüccarı Osmanlı tüccarından daha avantajlı duruma getiriyordu.
Hele antlaşmanın bir maddesi vardı ki, tam ibretlikti. Bu maddeye göre, "Antlaşmanın İngiliz mallarına ve tebasına tanıdığı imtiyaz ihlal olunmadıkça, Osmanlı devleti iç işlerinin yürütülmesinde izaç edilmeyecekti".
Dönemin İngiliz Başbakanı Lord Palmerston, bu anlaşmayı İngiliz çıkarları açısından bir Copo d'Opera (başyapıt) olarak yorumluyordu.
Gerçi, Taner Timur "Osmanlı Çalışmaları"nda bu görüşe katılmaz ve hem İngiltere, hem de Türkiye'nin çıkarları açısından David Urquhard'ın hazırladığı 1836 taslağının çok daha yararlı olduğunu söyler ama, o da, M. Reşit Paşa Anlaşması'nın sanayimiz ve ekonomimiz üzerindeki yıkıcı etkileri konusunda diğer yazarlarla büyük ölçüde birleşir.
Peki hadi Reşit Paşa körükörüne İngiltereci idi, ama mülkün sahibi, yani Mahmud II bu anlaşmayı nasıl oldu da imzaladı?
Bu konuda, Osmanlı vakanüvislerinden günümüz yazarlarına kadar herkes hemfikirdir.
Mahmud II, ayakalanması ve oğlu aracılığıyla Osmanlı ordusunu, yenmesini affetmediği Mehmet Ali'yi (ki Mısır'da yeddi vahit sisteminin tanıdığı olanaklarla devletçi bir ekonomik ve kültürel kalkınma başlatmıştı) cezalandırmak ve zarara uğratmak için her şeye razıydı.
Evet Osmanlı, tarihinin en önemli ekonomik anlaşmasını, siyasal hatta iç siyasal nedenlerle imzalamıştı.
Peki 1990'lı yıllarda, Türkiye, GB Anlaşması'nı, biraz bunun AB'ye girişin garantisi olduğu kof hayali, biraz da Tansu Hanım'ın iç politik hesaplarıyla iyi müzakere etmeden imzalamadı mı?
Haaa bir nokta daha var. 1838 anlaşmasını imzalayan Mustafa Reşit Paşa sapına kadar İngiliz adamı olduğu gibi, dillere destan ve de şaibeli bir servetin de sahibiydi.
Tarih tekerrür ediyor mu, etmiyor mu?



Yazara Email A.Sirmen@milliyet.com.tr