Nefret ediyorum kendimden. Şişko, biçimsiz, rezil haldeyim. Tutamıyorum ki boğazımı. Ne bulsam yiyorum. Siz bir oturuşta dört lahmacun, sonra
tavuk ve kızarmış patates,
pilav, dört baklava, ayran, bir kase kuruyemiş yiyebilir misiniz? Ben yiyorum, hatta bunlarla da yetinmeyip devam ediyorum. Ondan sonra da bu hale geliyorum işte."
Kendime yönelik kızgınlığı, sözü denli ellerine de yansıyan kadının, kazağını çekiştirişi, bedenine bakışı hefret doluydu. Gerçekten kilosu sağlığını tehdit edecek denli fazlaydı, ama nefret? Anlattıkça daha belirginleşiyordu her şey.
“Bu kadar yemekle kalsam iyi. Gidip kusuyorum, sonra devam ediyorum yemeğe. Zaten baktım ki ipin ucu kaçacak, kusmayı koyuyorum kafama. Yiyip yiyip kusup, yeniden yiyorum. Böyle yaparsam kilo almazmışım gibi geliyordu bana, ama altı ay önceki elbiselerime bile giremiyorum. Bedenime göre giysi bulamaz oldum. Taytlarla geziyorum, üstüne sallapati bol, uzun kazaklar, gömlekler.
Çocukluğumda da kiloluydum, “aman da ne şirin tombik tombik" diye severdi beni amcalar, teyzeler. Büyüklerin hoşuna giden bu durum, okula başlayışımla beraber alay konusu olunca, hiç de güzel bir şey olmadığını anlamıştım tombikliğimin. Çocukluğum, genç kızlığım hep rejim yapmalar, ardından bırakıp kilo almalı dönemlerle geçti.
Kusmayı, çok yediğim bir gün, midem kabul etmeyip de çıkartınca keşfetmiştim. Öyle hafiflemişti ki midem, arada bir tekrarladım. İstediğimi yerim, kilo da almam düşüncesiyle başladığım kusma, hiç olmadığım denli kiloluğa götürdü beni. Şimdi de alışkanlık haline geldi. Nadiren az yemeyi başardığım günlerde bile, midem çok doluymuş gibi geliyor bana. Yine kusuyorum.
Kusmayı kafaya takmıyorum da, bu kadar kaçınmama rağmen tombul oluşumu sindiremiyorum içime. İnsan içine de çıkmaz oldum. Nasıl çıkayım ki bu halimle? Ne giysem eğreti emanet duruyor üstümde. Nereye gitsen hep
yemek yeniyor. Lokantalarda neyse de, başkalarının evinde kusamıyorum tabii. O yüzden hepten kapandım eve. Evde kaldıkça sıkılıyor, sıkıldıkça hırsımı yemekten alıyorum.
Her hafta başında karar veriyorum. “Bu hafta rejim yapacağım" diye. Nerdeeee? Sabah tutsam boğazımı akşama başlıyorum yeniden.
“Her şeyden bıktım artık."
Ne bu denli yemek ne de ardından kusmak olağan. Zaten doğal olmadığı açık olan bu şikayet dolu sözlerin içerdiği belirtiler, psikolojik bir rahatsızlık kabul ediliyor ve “bulimia nervoza" adıyla yer alıyor hastalık literatüründe.
Bu hastalığı yaşayanlar, tükettikleri miktardan utanç duydukları için, genellikle başkalarından ayrı ve gizli yiyorlar. Özellikle yüksek kalorili ve şekerli yiyeceklerin tüketildiği, “tıkınma" biçimindeki yeme, bireyin öz saygısının azalmasına ve depresyona da yol açıyor zaman içinde. Tıkınma duygusunun önüne geçmeyenlerin çoğu, kusarak sahte bir denge kurmaya çalışsa da, kimileri dışkılamayı hızlandırıcı ilaçlar almayı tercih ediyor. Nadir olarak bir iki gün aç kalma ya da aşırı egzersiz yapmaya yönelenler de var.
Özetle, olağanın dışında ve kontrol duygusunu kaybederek yeme ve bu aşırı yemeyi sağlıksız birtakım metodlarla dengelemeye çalışma biçiminde özetleyebileceğim ve genellikle kadınlarda görülen bu hastalık, yaşama sevincini, umudu, mutluluğu etkiliyor ve bireyi yemek dolu bir kısır döngünün içine sıkıştırıyor. Hepimiz bazen, fazla kaçırırız, ama kaçırmanın oranı ve yoğunluğu sıksa, çözülmesi gereken bir sorunla karşı karşıyayız demektir.