Zaten var!.. Zaten serbest!.. Zaten
kendi dillerini konuşma hakkı herkese tanınıyor!..
1923 Lozan'dan bu yana var!.. Sorun, zaman zaman
bu hakkın uygulamada kesintiye uğramasından kaynaklanıyor.
AB Komisyonu üyesi
Verheugen'in Ankara ziyareti tartışmalara yol açıyor. Hemen belirtmek gerek,
Verheugen Ankara'ya
AB sürecinde, Türkiye'nin neler yapması gerektiğine dönük beklentileri içeren bir metin bırakıyor. Ancak, bu metin
son derece dikkatle kaleme alınıyor. Türkiye'nin duyarlıklarını kaşıyan bir metin değil.
Verheugen Ankara'ya
zorluk çıkartmak değil, tersine Türkiye'nin adaylık sürecini kolaylaştırmak için geliyor. Ama bu, hiçbir biçimde
Batı ölçülerinden geri adım atmak anlamına da gelmiyor.
Lozan, "İç hukuk"
Daha gelmeden önce, Verheugen'in ne söyleyeceği ve bir metin getireceği biliniyor. Buna
refleks olmak üzere,
devletin tepesinde zaman zaman zihin jimnastiği yapılıyor.
Kürtçe TV ve Kürtçe yayınlar konusunda.
Burada tarihsel bir gerçek var:
Lozan Antlaşması. Antlaşmanın 39. maddesinin son iki paragrafı aynen şöyle:
"Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel, gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçe'den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır."
1923'te imzalanan bu antlaşma TBMM'de onaylanıyor, yani Türkiye'nin
iç hukukuna dönüşüyor.
Terörle sarsılan değerler
Şimdi AB, Lozan'dan hareketle,
bireyin kendi kimliğini geliştirmenin engellenmesine karşı çıkıyor.
Örneğin,
devlet yapmasın ama, nasıl
Japonca özel kursuna devlet izin veriyorsa, Kürtçe kursu için de, herhangi bir kısıtlama konulmasın!..
Örneğin, devlet yapmasın ama,
Kürtçe özel TV açılmasına engel olmasın!..
Lozan o kadar açık ki,
resmi dile rağmen, Türk vatandaşlarının, Türkçe dışında bir dili mahkemelerde bile kullanma hakkı var.
Terör, büyük acılarla birlikte, Türkiye'deki değerleri sarsıyor. Bir karmaşa doğuyor. Her şey yeniden gözden geçiriliyor.
Bu karmaşa, AB sürecinde, ister istemez ön plana çıkıyor. Tatsız olan, sanki AB isteklerinin
sadece bunlarla sınırlı kalması gibi bir yargının belirmesi. Oysa, adaylık
çok kapsamlı Batılı olmak kavramına eşit.
Yazara E-Posta:
ydogan@milliyet.com.tr