Masum röntgenciler

Duygu ASENA

YAZGÜLÜ Aldoğan'la, bizim Milliyet'in restoranında buluşur buluşmaz, benden ona bir sitem bir sitem... "Aşkolsun Yazgülü, niçin yazıyorsun o yazıları, beni nasıl zor durumda bıraktığını biliyor musun..." Yazgülü şaşırıyor, "ne yazmış olabilirim seni bu kadar kızdıran" diye soruyor doğal olarak... (Yok yok, merak etmeyin, iki kadın gazeteci arasında yeni bir polemik doğmuyor...) "Benim düşünüp, benim yazacaklarımı aynen yazmış olman yetmez mi, ben ne yazacağım şimdi" diyorum gülerek... Aslında insanın kendi düşündüklerini bir başkasından okumak öyle büyük bir keyif ki...
"...medya ve medyanın gözlüğüyle tüm bir kamuoyu, `Kumkapı katili' Zeynep'in şimdi de evli bir erkekle basılmasının ayrıntılarını tüketirken, topu topu yirmi bir yaşlarındaki bir genç kızın yaşamını akbabalar gibi gagalıyor! Onun birkaç kişi dışında kimseyi pek fazla ilgilendirmeyen kaçamağının vajinal sıvı ayrıntılarında aslında röntgencilik duygularını tatmin ediyor..." diyordu Yazgülü Posta gazetesindeki köşesinde.
Son günlerde televizyonlarda en fazla zaman ayrılan haber bu... Sanki dünya çapında büyük bir olay olmuş gibi muhabirler Zeynep'in "basıldığı" evin önünden yayın yapıyorlar... "İşte bu kapı, bu pencere, demir parmaklıklar var, kaçamamışlar... basılmadan önce cinsel ilişkide bulunmuşlar, canlı spermler bulunmuş..." Üzgün eş tüm programlarda canlı yayında... Onları yakalamış, kapıyı dışardan kilitlemiş, hemen polisi çağırmış... Bir marifetmiş gibi anlatıyor. Kocasını bir başka kadınla yatakta yakalayan eşin duyduğu üzüntüyü bile düşünemiyor insan o anda. Üzül, acı çek, ağla, bağır da bizi bu sıkıntına neden ortak ediyorsun? Elbetteki mağdursun, başına gelen kolay bir şey değil ama Yazgülü'nün de dediği gibi, "tamam, üçüncü kişi de mağdur olmasın, ama bu mağdur olmama, üçüncü kişinin hakkının aranması, kolluk kuvvetlerinin evi basıp, `suç üstü' yakaladıkları iki kişiyi apar topar karakola götürüp bir de üstelik teşhir edip, sonra da mahkemeye vermeleriyle çözümlenecek bir durum değil."
Zeynep ve ailesinden hoşlanın hoşlanmayın, annesini savunurken bile olsa, bir ölüm'ün üzerinden dizi filmler yapıp, burada baş rol oynamasını savunun savunmayın bunlar ayrı şeyler... Ama bir kadının bir erkekle ilişkisinin bu kadar büyük olay haline getirilmesi doğru mu sizce? Bir insanın çok özel yaşamını böyle acımasızca teşhir etmek sağlıklı bir davranış mı?
Dayağı savunan Refah Partililerin engelinden kurtulursa, şu, "kadına dayak atan koca cezalanmalı" yasası bir çıksın, bunun ardından ele alınması gereken ilk konulardan biri zina meselesi olmalı. İki bekar insan sevişirse, bunun adı fuhuş, evli insanlarla sevişilirse bunun adı zina... İkisi de çok kirli, çok ayıp şeyler ve ayıba devlet el koyuyor. Size ne elalemin özel yaşamından, yatak odalarının içinden? Ne ayıp şey, bu odalara girip insanları basmak ve sonra da zorla muayeneye göndermek. Evliysen boşanırsın, olur biter. Hele bu teşhir, hele bu "düşmüş ve yakalanmış" insanları durmadan öne sürüp üstlerinden reyting yakalamaya çalışmak.
Burada durup düşünmek gerekiyor ama. Eğer bu haberler reyting alıyorsa, toplumca bir hastalığa yakalanmışız demektir. İnsanların çok özel hayatlarında çok kötü durumlara düşmesini ağzımızın suyu akarak izlemeye başlamışsak, bastıran da, basan da, teşhir eden de haklı duruma giriyor. Biz de ekran başında "ben ne kadar namusluyum bak" diye röntgenciliğimizi sürdürüyoruz masumca.

Yazara EmailD.Asena@milliyet.com.tr