Fikret'e konuşanlar (Kenan Evren, Doğan Güreş, İsmail Hakkı Karadayı, Hilmi Özkök, Aytaç Yalman) son 25 yılın Genelkurmay Başkanları ve Kara Kuvvetleri Komutanları. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en iyi eğitim görmüş, en üst düzey isimleri. Nasıl eğitim aldıklarını, dünyaya nasıl baktıklarını ve en önemlisi, Türkiye'yi nasıl gördüklerini bu söyleşilerden çok açık şekilde anlayabiliyorsunuz.Komutanların dünyaları ve Türkiye'ye bakışlarıyla, sivil kadroların dünyalarının ve Türkiye'ye bakışlarının ne kadar farklı olduğu ortaya çıkıyor. Her biri son derece iyi niyetli, vatansever, iyi birer insan olan bu komutanların söylediklerinden bazı sonuçlar çıkarttım: Fikret Bila'nın Komutanlar Cephesi adlı kitabını mutlaka okuyun. Özellikle, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yöneten kişilerin neler düşündüklerini, Kürt sorunundan demokrasiye, ABD ve AB'den sivil iktidarlara kadar, ülkeye nasıl baktıklarını çok açık seçik anlayabiliyorsunuz. Bugün gelinilen nokta, komutanlarımızın önemli bir bölümünün ileri sürdüğü görüşler ve uygulamaların Kürt sorununu çözemediği anlaşılıyor. Zaten öz eleştirileri de bu gerçeği gösteriyor. Unutmamamız gerekir ki, bu komutanlarımızın önemli bölümü Kürt sorununun emekleme döneminde, yani daha etkin önlemler alınabilecek bir dönemde görev başındaydılar. Diğer bir bölümünün (örneğin Kenan Evren) aldığı önlemler de, sorunun daha da derinleşmesine yol açmıştır. Bazı komutanlarımız da, ne zaman Kürt kökenli vatandaşların (kişi isimleri, köy isimleri, Kürtçe konuşma yasakları) rahatsız oldukları unsurları yumuşatmak için bir adım atılsa, ne zaman birileri çıkıp "şu önlemleri alalım" dese itiraz etmişlerdir. Konuşmalarının da ortaya koyduğu gerçek, eğitimleri nedeniyle güvenlik önlemlerini ön plana çıkarmış olmaları. "Bölge halkı güçlüden yanadır" diyerek, olayın sosyal yönünün düşünülmemiş olması. Bu da çok doğal. Zira askerin ne eğitimi, ne de yapısı buna müsait. Nitekim dünkü komutanlarımızın deneyimlerinden ve öz eleştirilerinden, bugün dahi ders alınmadığı anlaşılmıyor mu? 1. ASKER BAKIŞI ÇÖZÜM GETİRMEDİ Kürt sorununun bugünkü duruma gelmesinde sadece komutanlarımızın yaklaşımlarının neden olduğunu söyleyenler büyük hata ederler. Evet, katkıları vardır ancak tüm eleştiri oklarına hedef olmamaları gerekir. Bence, sivil iktidarların, daha fazla sorumlulukları vardır. Bunun nedenleri de açıktır.Çözümü zor Kürt sorunu için alınacak önlemler oy kaybına neden olacağından, meseleyi askere ihale edenler onlardır. Hiçbiri çıkıp cesur bir adım atamamış, politika üretmemiş ve sadece askeri önlemlerle çözüm aranmasına göz yummuşlardır. Acaba, inisiyatifi ele alsalar, politika üretseler ve Genelkurmay'a "bunu böyle yapalım" deseler HAYIR yanıtı mı alırlardı?Sanmıyorum.Asker, politikacılarımızın bıraktığı bir boşluğu doldurmak zorunda kalmıştır.Askerin dahi "Bizden bu kadar. Daha fazlasını beklemeyin. Bu iş sadece silahla çözülemez" diye defalarca uyarmasına, konunun uzmanlarının, medyanın ısrarlı çağrılarına rağmen, iktidarlar ne siyasi, ne ekonomik, ne sosyal paket çıkarabilmişlerdir. Öcalan'ın tutuklanmasından sonra geçen 5 yıl bile boşa harcanmıştır. Sonunda da 1991 ve 2003'teki Irak savaşları sayesinde PKK'nın yeniden canlanmış, bugünkü karmaşa ortaya çıkmış ve olayın hem niteliği, hem de boyutu değişmiştir. Çözümü çok daha fazla zorlaşmıştır. Kaçırılan fırsatlar bugünkü kargaşanın daha da büyümesine yol açmıştır. 2. SADECE KOMUTANLARI SORUMLU TUTAMAYIZ: İsterseniz gelin, geçmişi bir yana bırakalım. O dönemin deneyimlerinden yararlanalım ve yeni bir yaklaşım, yeni bir politika saptayalım. Nedeni açık. Artık Kürt sorunu değişti. PKK terörü başka bir boyut aldı ve Kuzey Irak çok farklı bir konuma girdi. Geçmiş 25 yılın koşulları başkaydı. Bugün bambaşka bir Kürt sorunu, PKK terörü ve Kuzey Irak yapılanması ile karşı karşıyayız. Eskiden, bunlar daha çok Türkiye'nin sorunuydular. Bundan dolayı daha kolay yönetilebilirdi. Çözümü daha basitti. Ama bugün uluslararası bir boyut kazandılar. Olayın rengi ve içeriği değişti. İşin içine çok daha büyük aktörler girdi. Çok daha karışık, çok daha ince hesapların yapılması gereken, yani artık bırakın askeri, toplumun tüm düşünürlerinin ve politika üreticilerinin katılarak kafa yormaları gereken bir aşamaya gelindi.Türkiye bu değişimi gerçekleştirebilir.Yeter ki, sivil iktidarlar cesur davransın.Yeter ki, tüm kurumlar arasında etkin bir koordinasyon kurulsun.Yeter ki, güvenliği ile sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik yönleriyle yeni bir politika saptansın.Yeter ki, Kürt sorunu ile PKK terörü ve Kuzey Irak'taki durum birbirinden ayrılsın. Uzun vadeli ve gerçekçi adımlar atılsın.Bütün bunlar ilk adım atıldığında bir anda çözümlenebilir mi?Hayır.Ama adım adım çözüme ulaşılabilir.Kuzey Irak sorunu en kolayıdır ve çözülür. PKK terörü ve Kürt sorunu, boyutları ve şiddetiyle "birlikte yaşanabilir" düzeye indirilebilir.Ama bugünkü anlayış, yaklaşım devam eder ve politikasız, vizyonsuz bu kargaşanın önüne geçilmezse, korkarım bu ülke fiilen de bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. 3. ARTIK YENİ BİR DÖNEME GİRİLDİ (Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com) yayınlanmaktadır. ) mabirand@e-kolay.net